Deniz Sınırlandırma İlkeleri ve metedolojisi

Deniz alanlarının sınırlandırılması sırasında çapraz çizgilerin kullanılması dünya çapında yaygın bir prosedürdür. Yeryüzünün küre şeklinden kaynaklanan eğim nedeniyle çapraz çizgiler kullanılmıştır. Dünyanın eğiminin oluşturduğu derecenin altını oymak, coğrafi gerçekliği baltalamak olur.
Bu nedenle, 1998'de SSCB ile İsveç, 2000'de Umman ve Pakistan ve 2015'te Fransa ve İtalya arasında olanlar da dahil olmak üzere, birçok sınırlandırma anlaşmasının sınırlandırma sırasında düz çizgiler yerine çapraz çizgiler uyguladığı görülebilir.
Uygun bir sınırlandırma ile uygunsuz bir sınırlandırma arasındaki farkı ayırt etmek için, uluslararası hukuktan türetilen ve deniz yargı alanlarının sınırlandırılmasında kullanılan ilkeleri kavramak çok önemlidir.
Sınırlandırma süreci, uluslararası sözleşmelerden, mahkeme içtihatlarından ve bir uygulama geçmişinden türetilen ilkelerin bir karışımı tarafından yönetilir.Uluslararası mahkemeler, ilgili kıyı şeridinin coğrafi gerçeklerini dikkate alarak iki ana kara arasında geçici bir orta hat uygulayarak sınırlandırma sürecine başlar.
İki anakaranın kıyı uzunlukları ve coğrafi nitelikleri benzer ise, o zaman eşit mesafeli hat yöntemi izlenir ve çoğu zaman, anakaralar bu tür kriterlere göre farklılık gösterir. Bu farklılıklar önemliyse, eşitliği teşvik edecek şekilde sınırlandırmanın uygulanması için, deniz üzerinde kara hakimiyeti, orantılılık ve tecavüzün önlenmesi gibi diğer ilkelerin dikkate alınması gerekir.
O halde bu mantıkla, deniz üzerindeki kara hakimiyeti, orantılılık, tecavüz etmeme ve karşıt kıyıların belirlenmesinde çapraz çizgilerin kullanımı ilkelerini bilmek zorunludur.
Deniz üzerinde kara hakimiyeti ilkesine gelince, 'kara' kelimesi anakaranın coğrafyasına atıfta bulunur. Burada, "anakara" nın en önemli yönü, sınırlandırma süreciyle ilgili kıyılarının uzunluğudur. Bu ilkenin uygulanması, UAD'nin çeşitli kararlarında görülebilir. Arazi hakimiyeti ilkesinden aşağıdaki dört durumda bahsedilmektedir.
İlk olarak, 1969 Kuzey Denizi Örneği'nde coğrafi bölgeyi yeniden şekillendirmenin mümkün olmadığı belirtildi.
İkincisi, 1977 Birleşik Krallık-Fransa Kanal Adaları Örneği'nde, uygun sınırlandırma yöntemlerinin, ister eşit mesafeli olsun, isterse diğerleri, coğrafi koşullara göre belirleneceği belirtildi.
Üçüncüsü, 1984 tarihli Libya-Malta Davasında tarafların kıyılarının temel alınacağı belirtilmiştir.
Son olarak 1984 Tunus-Libya Davasında kıtanın denizleri yönettiği belirtildi. Benzer örnekler arasında 1993 tarihli Danimarka-Norveç vakası, 2001 Katar-Bahreyn vakası, 1909 İsveç-Norveç vakası ve 1992 Kanada-Fransa vakası bulunmaktadır. Esasen bu ilke, diğer coğrafi gerçeklerle karşılaştırıldığında (örn. adalar), kıta anakaraları önceliklidir.
Orantılılık ilkesi, iki ülkenin kıyı uzunlukları arasındaki oranın ve tayin edilecek deniz sahaları arasındaki oranın sayı olarak birbirine yakın ve orantısız olması gerektiğini belirtir. Bunu yaparken, orantılılık ilkesi, sınırlandırmanın hakkaniyete uygun olarak yapılmasını sağlamak için bir kontrol mekanizması görevi görür. Bu nedenle, daha uzun kıyı şeridine sahip ülkelere daha geniş deniz alanları tanınmaktadır. Bu ilke doğrultusunda kıyı uzunlukları arasındaki oranın sınırlandırmaya yansımasını engelleyen örneğin nüfus vb. Bir faktör varsa orantılılık ilkesi ile birlikte bu faktörler dikkate alınacaktır.
Orantılılık, Rusya-Norveç arasındaki sınırlandırmada kullanılan ilkelerden biri olarak görülmektedir. Kıyı uzunluğu nedeniyle orta çizginin Malezya lehine ayarlandığı 1969 Endonezya-Malezya vakası; İngiltere-Fransa örneği; 1974 Fransa-İspanya davası ve 1978 Hollanda (Antiller) -Venezuela davası.
Dip Not: KKTC’nin Doğu Akdeniz'de ruhsat sahaları nasıl çıktı, nereden çıktı diyorlar ya cevap burda;
1982 BMDHS’nin MEB sınırlarının belirlenmesine yönelik 74. madde; Kıta Sahanlığı sınırlarını belirleyen 83. madde;“Yarı Kapalı Denizlere” ilişkin 122 ve 123. maddeler, Sözleşme’nin uygulanmasında hakkın kötüye kullanılmamasını düzenleyen 300 ve 311. maddelerine yarı kapalı denizlere ilişkin düzenlemenin “hakça” bir paylaşım yapılmasıyla ilişkili olmakla birlikte Doğu Akdeniz’in dar bir deniz alanı olması sebebiyle özellikle deniz yetki alanı sınırlandırılmasında sorunlar yaşanmaktadır. Çünkü BMDHS’nin 74. maddesine göre sahilleri bitişik veya karşı karşıya olan devletlerin MEB sınırlandırması hakça bir paylaşım yapılarak anlaşma yoluyla sınırlandırılması gerekmektedir.
GKRY’nin hukuken tek taraflı olarak MEB ilan etme hakkı yoktur. Bir yerde birden fazla devlet ve birden fazla halk varsa hele de tartışmalı olan devlet kendi başına tek taraflı olarak MEB ilan edemez! Eğer Kıbrıs Cumhuriyeti adada tek bir devlet olsaydı o zaman MEB ilan edebilirdi.
GKRY’nin tek yanlı ve adanın “tek hakimi” gibi davranarak sözde parsellediği blokların 1,4,5,6 ve 7 numaralı kısımları Türkiye’nin kıta sahanlığı ile ve ayrıca 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı kısımları ise KKTC’nin deniz sınır alanları ile örtüşmektedir.
KKTC müstakil bir MEB’e sahiptir. Deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması ışımalarla hesaplanır. Bu çizgiler KKTC’nin en fazla deniz yetki alanına sahip olabileceği ışımaların yapıldığı kıyı çizgileridir. Karpaz burnunun bu bölgesi en yoğun olan bölgedir. Yani bu bölgeden en fazla ışıma yapılır. Şimdi KKTC’nin ruhsat sahaların nasıl çıktı, nereden çıktı diyorlar ya, KKTC adına verilen ruhsat sahaları nasıl hesaplandı diyen varsa, işte böyle hesaplandı. Buraya sahip olan buradan yapacağı ışımayla deniz yetki alanlarının haritası da bu şekilde çizilir. KKTC ışımayla hesaplanan deniz yetki alanları MEB sınırlandırmasına esas olan “kıyıları karşıt" devletler Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin ve Mısır ile** **BMDHS’nin 74. maddesine göre MEB sınırlandırması için “kıyıları karşıt ya da bitişik olan devletler arasında kıtasahanlığı sınırlandırması Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38. Maddesinde belirtildiği şekli ile uluslararası hukuk kurallarına dayanan bir antlaşma ile ve hakça çözüm bulmak maksadı ile yapılır prensibini kabul etmektedir.





Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli

Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek