TÜRKİYE-LİBYA: Deniz sınırları anlaşmasının hukuki boyutu ve stratejik önemi..

 Libya anlaşmasıyla Türkiye'nin bölge ülkeleriyle anlaşma yapamadığı konusundaki hipotez de yıkılmış ve Mısır-Lübnan-Suriye-İsrail sektörlerinde de yeni uzlaşı zeminlerine basamak teşkil edilmiştir. Böylece, Türkiye'nin hukuki ve siyasi açıdan Doğu Akdeniz’de dışlanmasının hukuken ve fiilen mümkün olmayacağı gerçeği açıkça ortaya konulmuştur.

Hukuk tekniği bağlamından “deniz yetki alanı ilanı”, bir diğer komşu devletle bağlantısı olmayan bir deniz alanında, kıyı devletinin karasuları, bitişik bölge veya MEB’inin dış sınırının tek taraflı olarak ilanıdır. Buna mukabil “deniz yetki alanı sınırlandırılması” ise iki veya daha fazla devletin, sahip oldukları ya da ilan ettikleri deniz yetki alanlarının, diğer sahildar devletin deniz yetki alanları ile çakıştığı bölgedeki deniz alanının bir anlaşma ile sınırlandırılmasıdır.
Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülkeler arasında, bahsi geçen konularda henüz tam bir mutabakat bulunmuyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) kendisini Kıbrıs’taki tek yetkili devlet sayıyor. Batıda Yunanistan, Doğu Akdeniz’de GKRY, Libya, Mısır, Suriye, Lübnan ve İsrail MEB ilanında bulundular. Fakat en başta, Yunanistan-GKRY ikilisinin sahada ABD ve AB’nin desteğini alarak bölgedeki sahildar ülkelerle akdettiği MEB anlaşmalarının, sahildar devlet statüsündeki Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuki haklarının yok sayıldığı Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığı için muteberlik arz etmediği belirtilmelidir.
Bölgede büyük oranda deniz yatağında olan çıkarılabilir doğal gaz rezervinin 3,45 trilyon metreküp olduğu tahmin ediliyor. İsrail ve Mısır’ın gaz üretimlerine ilaveten GKRY’nin sondaj faaliyetleri, bölgede stratejik güvenlik kavramını ön plana çıkarırken, Kıbrıs adası bölge dışı ülkeler için cezbedici bir statüye yükselmiştir. Tam bu noktada, Türkiye-Libya anlaşması bölgede kurgulanan uluslararası hukuka aykırı siyasal içerikli girişimlerin çökmesine neden olmuştur.
Yunanlar, Türkiye ile Libya arasında hakça paylaşım ilkesi üzerine kurulu olan anlaşmaya karşı çıkmasının uluslararası hukukta karşılığı bulunmuyor. Uluslararası hukukta veya Uluslararası Adalet Divanı’nda Libya ile yapılan anlaşmada Türkiye ve Libya ana karalarının Akdeniz’e bakan cephelerinin uzunluğu esas alındı. Bu nedenle; Yunanistan’ın Girit ve Rodos adalarını bahane ederek anlaşmaya karşı çıkmasının uluslararası hukukta karşılığı bulunmuyor. Şöyle ki;
1- Adalar tarafından oluşturulan deniz bölgelerine atıfta bulunulursa yasal bağlam dışındadır; AB’nin Türkiye-Libya Deniz Sınırlarının Sınırlandırılması Hakkında Belgelendirilmemesi Belgesi’ni gecikmeden beklemek için emanet etme işlevi yoktur. Avrupa Dış Eylem Servisi, buna karar vermek üzere Uluslararası Adalet Divanı değildir.
2- Adalar; Türkiye’nin ve Libya’nın kıyısal projeksiyonunu ve Türkiye’nin kıta sahanlığını kesen ana karalar arasındaki ortay hattın TERS tarafında kalan kıyı uzunluğu Türk ana karası ile kıyaslanmayacak ölçüde küçük olan Yunan ADALARI kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik alan oluşturamaz. Öncelikle söz konusu Adalar Yunan ana karası ile Anadolu kıyıları arasında çizilen ortay hatta bakarak “Ters Tarafta” yer alan adalar olduklarından, sınırlandırma konusunda kıyı oluşturamaz ve karasuları dışında kıta sahanlığına sahip olamaz. Girit, Kaşot, Çoban, Rodos ve Meis Adalarının bir hatla birleştirilerek Yunanistan için Türkiye’nin sınırlandırma bölgesine cepheli ilgili kıyı şeridini ortadan kaldıran yeni bir kıyı oluşturması mümkün değildir. 2280 km ile Doğu Akdeniz’in en uzun ana kara kıyısına sahip, teknik/siyasi olarak kıyı projeksiyonu adalarla kesilemez.
3- Esasen, tüm taraflar Doğu Akdeniz’de en uzun anakara kıyısına sahip ülke olan Türkiye’nin kıyı projeksiyonunun adalarla kesilmeyeceğinin, iki anakara arasındaki ortay hattın ters tarafında kalan adaların karasuları dışında deniz yetki alanı yaratamayacağının ve deniz yetki alanları hesaplaması yapılırken kıyıların uzunluklarının ve yönlerinin hesaba katıldığının farkındadır.
4- Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge’nin sınırlandırılmasında uluslararası hukukun koyduğu kural, sınırlandırmanın hakça olması. Bu anlaşma da hakkaniyet ilkesi çerçevesinde yapılan bir anlaşma çünkü uluslararası hukukta, Rum ve Yunanlıların iddialarının hilafına, adaların otomatik olarak kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge yaratma hakları yok.
5- Sınırlandırmada adaların özel konumlarına bakılıyor, kıyı uzunluklarına bakılıyor, bulundukları coğrafyaya bakılıyor ve uluslararası mahkeme kararlarında da ikili anlaşmalarda da adalara hiçbir şekilde deniz yetki alanı verilmiyor. Türkiye de bu hakçalık prensibiyle hareket ederek bu anlaşmayı Libya’yla yaptı.
6- Üçüncü ülkelerin meşru haklarını ihlal eden AB üyelerinin denizcilik iddiaları ve GKRY tarafindan yayınlanan ve Rum-Yunan ikilisinin iddia ettiği sözde AB’nin deniz suları dış sınırları AB’nin dış sınırları olarak gösterilemez ve talep edilemez. Yunanistan ve GKRY istedi diye herhangi bir üye ülkenin sınırları AB tarafından belirlenemez. AB’nin ne Akdeniz ne Karadeniz veya başka yerlerde üyelerinin üçüncü ülkelerle TOPRAK, HAVA ve deniz sınırlarını belirleme yetkisi yoktur. “Üyelik dayanışması” uluslararası hukukun önüne geçemez ve Kıbrıslı Rumların tek taraflı iddialarını haklı çıkaramaz.
7- Rumların iddia ettiği “Ortay hat” metodu Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) icin geçerli değil. Uluslararasi hukukta “ortay hat” metodu SADECE KARASULARI içindir. UA hukukta “ortay hat” metodu sadece karasuları için geçerlidir. Hatta “tarihi haklar” ve “özel koşullar” bunun istisnasıdır. KS ve MEB sınırlandırmasında “ortay hat” bir metod olarak zikredilmez. Bunlar için kural “hakça/adaletli” sınırlandırmadır. (BMDHS Madde 15, 74 ve 83)
8- Kıbrıs, uluslararası hukuk uyarınca eşit sınırlamaları bozduğu için adanın batısındaki basit eşitlik sınırlandırma yöntemlerine dayanan MEB oluşturamaz. BMDHS, KS/MEB sınırlandırması konusundaki amir hükmünün VE temel prensibinin hakkaniyetli sınırlandırma olduğunu belirtiyor
9- Uluslararası deniz hukukuna göre adaların Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge hakkına sahip olmalarıyla, sınırlandırmanın iki ayrı konu olduğunu ve özellikle ana karalarla adaların karşılaştığı ve özel koşulların olduğu durumlarda, adalar sınırlandırmada anakaralar kadar geniş deniz yetki alanları alamaz, deniz sınırında sınırlı veya eşit şekilde sınırlandırılmasını engellemesi durumunda konumlarının sınırlandırmada hiç etkisi yoktur.
10- Kıbrıs, uluslararası hukuk uyarınca eşit sınırlamaları bozduğu için adanın batısındaki basit eşitlik sınırlandırma yöntemlerine dayanan MEB oluşturamaz. BMDHS, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırması konusundaki amir hükmünün VE temel prensibinin hakkaniyetli sınırlandırma olduğunu belirtiyor.
11- Türkiye, BMDHS’ni imzalamamakla birlikte birçok maddesini teamül hukuku niteliği taşıdığı için uyguluyor. Ancak Sözleşme özellikle Ege gibi yarı kapalı ve özel koşullar taşıyan denizler için yeterli güvenceleri sağlamıyor; Md. 3,33, 121. Çekinceye de izin vermiyor.
12- Münhasır Ekonomik Bölge olmayan bir deniz alanında Kıta Sahanlığı olabilir ama Kıta Sahanlığı olmayan bir deniz alanında Münhasır Ekonomik Bölge olamaz. GKRY’nin tek taraflı Kıbrıs adına ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge uluslararası hukuka aykırıdır.
Sonuç olarak; Türkiye ile Libya arasındaki anlaşma hakça paylaşım ilkesi üzerine kurulu. Yunanistan, Mısır ve Rum yönetimlerinin iddialarının aksine uluslararası anlaşma ve ilgili mahkeme içtihatlarına da uygun. O kararlara göre sınırlar çizilirken ana karalar esas alınıyor. Adaların etkisi ise çok az oluyor. Adaların bağlı bulunduğu ana karaya uzaklığı ise sınırlara etkisini daha da azaltıyor.
Libya ile yapılan anlaşmada Türkiye ve Libya ana karalarının Akdeniz’e bakan cephelerinin uzunluğu esas alındı. Bu nedenle; Yunanistan’ın Girit ve Rodos adalarını bahane ederek anlaşmaya karşı çıkmasının bir karşılığı bulunmuyor.
Türkiye, bölgede yeni anlaşmalara olumlu bakıyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi hariç olmak üzere bölge ülkeleri ile görüşmeye hazır olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Türkiye’yi dışlayan anlaşmalara hayat şansı verilmeyecek.
Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarıyla ilgili anlaşmazlıkları çözmek için Lahey Adalet Divanı’na gidilmez, Hamburg’taki Denizcilik Mahkemesine gidilir. Ayrıca taraflar birbirlerini rızası olmadan otomatik olarak Adalet Divanı’na götüremiyor. Uluslararası hukukta, tek taraflı başvuru ancak bir anlaşmada olduğu gibi böyle bir yetki tanınmışsa söz konusu olabilir. Aksi takdirde tek taraflı başvuru mümkün değil, tarafların rızası alınmalı/olmalı.
Öte yanda hem Kıta Sahanlığı hem de Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırması “kıyıları karşıt ya da bitişik” olan devletler arasında Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırmasına esas olan Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38. Maddesinde belirtildiği şekli ile uluslararası hukuk kurallarına dayanan bir antlaşma ile yapılır. Türkiye ile Libya arasındaki Deniz Sınırlama Anlaşması, Türkiye’nin 13 Kasım 2019 tarihli ve Birleşmiş Milletler’e yazdığı mektubunda belirtilen hukuki görüş ve pozisyonlar doğrultusunda BMDHS maddeleri de dahil, uluslararası hukuka uygun olarak imzalanmış bir anlaşmadır. Libya’yla imzalanan anlaşma, başta uluslararası hukuk içtihatlarını oluşturan mahkeme kararları olmak üzere, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri dahil, uluslararası hukuka uygun olarak imzalanmış bir anlaşmadır.







Türkiye ile Libya Hükümeti, 27 Kasım 2019’da “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası” ile iki ülkenin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının muhafazasını hedefleyen “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”nı imzaladı ve anlaşmayı tescil edilmesi için Birlemiş Milletler’e (BM) gönderdi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, 30 Eylül’de BM Şartı’nın 102’nci maddesi gereği muhtırayı tescil etti.




Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli

Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek