Gazze açıklarında bulunan gazın üretimi mümkün mü?

2000'li yılların başında Doğu Akdeniz çanağında petrol araştırmaları ile başladı. ABD Irak’ı işgal ederken bölgedeki potansiyel enerji kaynakları (hidokarbon) da yavaş yavaş belirleniyordu. 2008 Ekim ayında Türk Dz. Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç anlamlı bir açıklamada bulundu: Yakın zamanda büyük önem kazanacak olan Doğu Akdeniz bölgesinin gerginliklerin ve çatışmaların odağı olacağını düşünüyorum." dedi.
Bu bölge petrol nedeniyle ikinci bir Körfez’e dönüşecek. Türkiye uyanık olmalı ve tepki göstermelidir. 2009 yılına gelindiğinde İsrail’in kuzey sahili açıklarında Dalit ve Tamar olarak adlandırılan alanlarda trilyon metre küplük doğal gaz yatakları keşfedildi. 2010’da ise Leviathan diye adlandırılan alanda da yüksek miktarda doğal gaz ve petrol bulundu.
Aynı dönemde 2011'de Kıbrıs’ın etrafındaki deniz alanlarında da petrol ve doğal gaz yatakları tesbit edildi. Bu bağlamda bölgede Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) olarak Deniz Hukuku Sözleşmesine giren ve 200 deniz miline kadar genişleyebilen deniz alanları tartışma ve anlaşmazlık konusu haline geldi. KKTC’nin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile anlaşmazlıkları var. Bu alanlar çok değerli. Tüm Avrupa’nın petrol ve doğal gaz gereksinimlerini karşılayabilecek bir potansiyelin doğu Akdeniz çanağında olduğu anlaşılmıştır. Bu gelişmelerin ışığında 40 kilometrelik kıyı şeridine sahip Gazze’nin ne kadar stratejik ve değerli olduğu ve İsrail’in Gazze’den neden vazgeçmediği daha kolay anlaşılabilir. Suriye de aynı pozisyondadır.
Çin-Irak-İran-Suriye arasında imzalanan anlaşma gereğince İran gazı bir boru hattı ile doğu Akdeniz’e akıtılacaktır. Bu proje ile Çin İran üzerinden doğu Akdeniz’e bağlanacak ve bölgede söz sahibi bir ülke konumuna gelecektir. Bölgedeki İran ve Suriye karşıtı gerginlikler bağlamında bu projenin kağıt üzerinde kalma olasılığı artmıştır. Bu noktada, Suriye’nin Batı yanlısı bir eksene kaymayı reddetmesinin ardından geçen yıl başlayan ve hala devam eden iç karışıklıkların tesadüf olup olmadığı tartışılabilir. Libya’yı kaybeden Rusya da Akdeniz’deki son tutunma noktası olan Suriye’ye destek vermektedir.
Basra Körfezi’nin alternatifsiz tek çıkış yolu olan Hürmüz Boğazı’nın kapanma olasılığının ortaya çıkmasıdır. ABD-İran-İsrail ilişkilerinin giderek gerginleşmesi bu olasılığın gerçekleşmesini her an beklenebilir hale sokmuştur. Bölgedeki ABD ve müttefikleri ile İran’ın askeri yığınaklanması artmaktadır. Bu olasılık, doğu Akdeniz çanağını endirekt olarak etkilemektedir. Hürmüz Boğazı’nın petrol trafiğine kapanma olasılığı bundan 9 yıl öncesinde ilk defa ciddiye alınmış ve alternatif çözümler devreye sokulmuştur. Bu bağlamda 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali ile birlikte S. Arabistan’dan Akdeniz’e ulaşan İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma Trans-Arabistan Petrol Boru Hattının (TAP) onarımı başlatılmıştır.
Hürmüz Boğazı baypas edilerek Katar, Kuveyt, BAE, Bahreyn ve S. Arabistan petrolü İsrail’in Hayfa Limanı’na akıtılacaktır. Ayrıca Kerkük ve Musul petrolleri mevcut boru hatları tadil edilerek aynı limana taşınacaktır. Hayfa doğu Akdeniz’in Rotterdam’ı olacaktır. Petrol, buradan Aşkelon üzerinden Akabe Körfezi’ndeki Eliat Limanı’na ulaştırılacak ve Uzak Doğu’ya ihraç edilebilecektir. Böylece Batı’nın Asya’daki en önemli müttefiki ve %70 oranında bölgeye bağımlı Japonya ile % 10 oranında Orta Doğu petrollerine bağımlı olan Çin’in petrol tedariki daha güvenli bir güzergaha kavuşturulmuş olacaktır.
Bu projeye Samsun-Ceyhan ve Bakü-Tiflis-Ceyhan güzergahının da ilave edilmesi mümkündür. Bu durumda Rus ve Azeri petrolleri de kolaylıkla Uzak Doğu ve Avrupa’ya ihraç edilebilecektir. Bütün bu gelişmeler sonrasında doğu Akdeniz çanağı artık çok uluslu bir enerji merkezi haline gelecek ve yeni bir Basra Körfezi olacaktır. Petrol ve doğal gaza dayalı bu yeni jeostratejik oluşum ile birlikte Akdeniz ve Karadeniz yeniden emperyal güçlerin mücadele alanı haline gelececektir. Bunun öncü gelişmeleri kuzey Afrika’dan başlamıştır. Şimdi Mısır ve Suriye’de devam etmektedir.
Lübnan ve Gazze uzun yıllardır bu mücadelenin deneme alanları olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Doğu Akdeniz kıyısındaki her karış toprak denize uzantısı nedeniyle, geleceğe yönelik çok önemli kaynak anlamına gelmektedir. Bölgenin şu andaki en önemli sorunu, siyasi istikrarsızlık nedeniyle deniz alanlarının hukuki anlamda paylaşılmasını sağlayacak MEB anlaşmalarının yapılamamasıdır. Suriye’deki iç karışıklıklar, Rusya donanmasının Suriye limanlarını kullanması ve verdiği siyasi destek, Lübnan-İsrail anlaşmazlığı, İsrail-Filistin anlaşmazlığı ve Gazze’nin statüsü, Mısır ve Irak’taki siyasi belirsizlikler, KKTC-GKRY anlaşmazlığı, İran faktörü gibi çok karmaşık ve çok uluslu faktörler bölgedeki kaynakların paylaşımını ve üretimini engellemektedir. Ancak gerçek artık ortaya çıkmıştır.
Başta Avrupa ve dünyanın gereksinim duyduğu kaynaklar doğu Akdeniz’dedir ve çıkarılmayı beklemektedir. Bu nedenle siyasi hesaplaşmaların bir kenara bırakılarak bir an önce bölge ve diğer ülkelerin istifadesine sunulmak zorundadır. Bu yeni durum, tarafları tatmin edici şekilde kurgulanabilirse, bölge barışına ve istikrarına da çok önemli katkı sağlayabilir ve bölgeye kalıcı bir huzur getirebilir. Petrol boru hatları ülkeleri birbirine bağlayan barış ve kardeşlik yolları haline gelebilir. Aksini düşünmek bile istemeyiz.
Petrolün Çıkarılması ve Güvenliği
Deniz dibi hidrokarbon yatakları karadaki kaynaklardan çok farklıdır. Öncelikle deniz dibinden petrol veya doğal gaz çıkarma teknolojisi sadece ABD, İngiltere, Norveç gibi Batılı ülkelerin çok uluslu petrol şirketlerinde bulunmaktadır. Bu nedenle doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları Üretim Paylaşımı Anlaşmaları (PSA)[5] ile bu ülkelerce işletilecek, ilgili ülkeler de bu kaynaklardan istifade edecekler ve para kazanacaklardır. Bu bağlamda bölgedeki üretim tesisleri, dolum tesisleri, rafineriler ve boru hatlarının güvenliği öne çıkacaktır. ABD’nin desteği ve korumasında kurulan İsrail, bu defa bölge petrol ve doğal gazının terminal ülkesi olarak ABD stratejilerinde farklı bir statüye kavuşacaktır. Doğu Akdeniz’deki enerji üretim, dağıtım ve ticaret ağı, bölge ülkelerinin birbirleriyle ve dünya güç merkezleri ile olan ilişkilerini de belirleyecektir. Bölge güvenliğinde deniz kuvvetleri öne çıkacaktır.
Gazze açıklarında bulunan gazın üretimi mümkün mü?
1999'da Gazze Şeridi kıyısından 30 km açıkta iki doğal gaz rezerv alanı keşfedildi. Gazze açık denizindeki güvenilir gaz rezervinin yaklaşık 38 milyar metreküp olduğu belirlendi. Bu durum akıllara savaşın gerekçesi olup olamayacağı sorusunu getirdi.
Bu bölgede keşfedilen güvenilir gaz rezervinin yaklaşık 28 milyar m3 olduğu belirlendi. Uzmanlar bu doğal gazın Filistin’in 15 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacağı gibi satışından gelir elde edilmesine de imkan tanıyacağını açıklamıştı.
Bu gaz alanı, Doğu Akdeniz’de yaklaşık 83.000 kilometrekareyi kapsayan ve Levantine Havzası içinde keşfedilen en verimli alandı.Bu alan 2009 yılında keşfedilen Tamar sahası ile birlikte ele alındığında İsrail’i ABD’li partnerleriyle birlikte tam bir enerji oyuncusu yapabilecek büyüklükteydi. Ancak Gazze’ye ait gaz alanları da bu geniş Levant Gaz arama alanı içinde kalmaktaydı. Bu alanların da diğer alanlarla bütünleştirilmesi birçok açıdan İsrail’in yararına olacaktı.
Bölgede çıkarılan gaz dikkate alındığında günümüz teknolojisiyle Gazze’nin Marine sahalarında da gaz çıkarmak mümkün. Ancak enerji üretiminde üretim ve kaynağa ulaşma imkanları veya imkansızlığı önemli bir başlık olmakla beraber daha büyük bir sıkıntı var: Jeopolitik gerilim, çatışma riski.
İsrail ile Filistin arasında zaman zaman savaş boyutuna varan çatışmalar, İsrail’in kurulduğu 1948’den bu yana sürüyor. Bu da bölgenin jeopolitik riskini yükseltiyor. Gazze sahalarında üretim yapmak isteyen bir petrol ve gaz şirketi, ekipman ve personel güvenliğini garanti etmekte zorlanır. Kaldı ki böyle gerilim ve çatışma riskinin yüksek olduğu bölgelerde üretim yapmak isteyen şirketler sigorta yaparlar. Ancak Gazze özelinde İsrail’in en azından bir saldırıda bulunmayacağı garantisi olmadan üretime girişmek orada gazın getireceği karın belki de iki üç katı sigorta masrafı çıkabilir. Bu ise şirketlerin isteksiz davranmasına neden oluyor. Örneğin Hamas saldırıları sonrası İsrail’in Tamar sahasında üretimi askıya alması, çatışma riskine bir örnek oluşturuyor.
Buradaki gaz kaynakları Filistin için (Gazze açıklarındaki gaz Filistin’indir, iddia edildiği gibi Hamas veya sadece Gazze’nin değil) öz kaynaklarıyla enerji ihtiyacını gidermesi açısından önemli, ancak bir uzlaşma olmadan bu gazın çıkarılması mümkün değil. 2000’de British Gas-BG Gurup'un burada üretim yapmaktan vazgeçmesi bu çerçevede dikkate alınmalı. İsrail ile Filistin arasında zaman zaman konuya dönük görüşmeler yapılıyor, ancak şu ana kadar bir uzlaşı çıkmadı, yakın zamanda çıkacak gibi de görünmüyor. Filistin cephesinde durum böyle özetlenebilirken;
İSRAİL’İN ENERJİ ÜRETİMİ VE REZERVLERİ NE DURUMDA?
Doğu Akdeniz’de bulunan İsrail’in gaz keşif ve aramaları 1999’a kadar uzanıyor. Sistemli biçimde kaynak çalışmalarını başlatan İsrail’in çalışmaları, Aşdod Limanı açıklarında küçük doğal gaz rezervlerinin keşfedildiği 1999’dan itibaren ivmelendi. 2009’daki arama çalışmaları sonucunda Hayfa açıklarında önce Tamar havzasında 260 milyar metreküp gaz keşfedildi. Bir yıl aradan sonra  adını Tevrat’taki su canavarından alan 'Leviathan' sahasında yaklaşık 600 milyar metreküp gaz keşfedildi. Söz konusu bölgede gaz olduğu kesin. Ancak gazın oranı arasında zaman zaman birimden de kaynaklanan farklı miktarlar telaffuz ediliyor. Tamar ve Leviathan’ın yanı sıra Energean Oil and Gas isimli Yunan şirket, 2019’da Kariş ve Tanin isimli açık deniz alanında toplam 68  milyar metreküp gaz ve 34 milyon varil gaz kondensat keşfetti.
ABD Enerji Bilgi Dairesi (EIA) verilerine göre İsrail’in kanıtlanmış gaz rezervinin Son keşifler de dahil edildiğinde bu miktarın 850 milyar metreküp civari olduğu konusunda pek çok uzman hem fikir.
İsrail üretimine bakacak olursak İsrail, 2010’dan bu yana bu sahalarda üretim yapıyor. Son verilere göre İsrail, 2022’de 21,9 milyar metreküp civarında gaz üretti. Bunun yaklaşık 11,5 milyar metreküp iç piyasada kullanılırken kalan 9,2 milyar metreküp gazı iki ülkeye sattı: Ürdün ve Mısır. The Joint Organizations Data Initiative'e göre Mısır geçtiğimiz yıl İsrail’den bir önceki yıla göre %48,5’lik artışla 6,27 milyar metreküp gaz aldı. Kalan yaklaşık 3 milyar metreküp gazsa Ürdün’e satıldı.
Özetlemek gerekirse, İsrail elbette Rusya (35,6 trilyon metreküp), İran (30-32 trilyon metreküp) veya Katar (28 trilyon metreküp) değilse de sahip olduğu rezerveler bölgesel bazda önemli.
Sonuç olarak İsrail ile Filistin arasında tarihe yayılmış bir çatışma ve savaş var. Savaşın temelinde İsrail'in gün be gün yayılarak Filistin halkını yerinden etmek istemesi gerçeği yatıyor. Hal böyleyken ne İsrail'in ne de Filistin'in rezervlerine bakmadan, son saldırılar gaz ve petrol için yapılıyor demek meseleyi çarpıtmak ve  sulandırmak anlamına geliyor.
İsrail elbette Gazze’yi tamamen ele geçirmek ister, ancak sadece burayı değil, Batı Şeria (gaz veya petrol yatağı yok) ve Doğu Kudüs için de durum böyle. Batı Şeria’da yerleşimcilerin yarattığı savaş ortamı (İsrail ordusu dahi bunu eleştirdi) ortadayken, durumu gaz ve petrole getirmek, bu iki kaynağa anahtar vazifesi yüklemek, petrol ve gaz çatışmalarının daha iyi anlaşılmasını sağlamadığı gibi yersiz bilgi kirliliğine neden oldu, oluyor.
Başlıktaki soruya yanıt vermek gerekirse, İsrail’in sanıyorum öncelikleri içinde Gazze’nin gaz yataklarına sahip olmak son sıralarda geliyor. İsrail, Gazze’yi almak ister, ama önceliği gaz yatakları değil. İlk olarak zaten kendine yeter gaz kaynağı var ki fazlasını da satabiliyor. İkincisi defacto olarak zaten bu gazın ve petrolün üretimini engelleyip “Ya benim iznimle üreteceksin ya da ürettirmem” stratejisini gayet başarılı yönetiyor. Bu nokta bir uyarıyla bitirmek gerekiyor; bilindik ezberleri ellerinde çubuklarla harita üzerinde sıralayan her konunun uzmanlarına karşı dikkatli olmak sadece toplumun değil, medyanın da önceliği olmalı.
Gazze Açıklarındaki Gaz Sahalarının Geliştirilmesi: Kasım 1999'da Filistin Otoritesi ile imzalanan 25 yıllık bir anlaşma ile British Gas (BG Grubu) ve ortağı, Atina merkezli ve Lübnanlılara ait şirkete bu bölgede petrol ve gaz keşif hakları verilmişti. British Gas’ın lisansı, birkaç İsrail açık deniz gaz tesisine bitişik olan tüm Gazze Offshore Deniz Bölgesi'ni kapsamaktaydı. Gazze kıyı şeridindeki gaz rezervlerinin %60'ının Filistin'e ait olduğu kabul edilmekteydi. British Gas Grubu 2000 yılında Gazze Marine-1 ve Gazze Marine-2 adlı iki kuyu açmıştı. Bu rezervlerin yaklaşık 4 milyar dolar değerinde yaklaşık 38 milyar m3 olduğu tahmin edilmekteydi. Bunlar British Gas tarafından açıklanan rakamlar olup bazı kaynaklar Filistin gaz rezervlerinin çok daha büyük olabileceğini açıklamıştı.
Gazze’nin açık denizi gaz sahasındaki doğal gaz ekonomik olarak İsrail’in mutlaka sahip olmak isteyeceği kadar büyük bir rezerv değildir. Ancak İsrail’in buradaki karşı duruşu esas olarak Gazze üzerinde uyguladığı ambargo ile bölgenin su ve enerji konusundaki kendisine olan bağımlılığın azalmasını önlemeye yönelik bir karşı duruş olmuştur.
Kronolojik Bilgi:
* 5 Ocak 2001 tarihli Orta Doğu Ekonomik Digest ‘da bu sözleşmenin gaz sahasının geliştirilmesi ve bir boru hattının inşasını kapsadığı yer aldı. 21 Ekim 2007 tarihli İsrail’in Haaretz gazetesindeki haberde de bu offshore gaz alanının geliştirilmesi haklarının sırasıyla İngiliz Şirketine (%60); Lübnanlı şirkete (%30); ve Filistin Otoritesinin Yatırım Fonuna (%10). Şeklinde olduğu yer alıyordu. Ancak 2015 yılındaki yeni bir anlaşma ile bu oranlar değişecekti.
* Gazze açıklarındaki gaz alanları kime ait? Yasal açıdan bu gaz rezervlerinin Filistin'e ait olduğu genel kabul görmekteydi. Ancak Yasser Arafat'ın ölümü İsrail'in Gazze'nin açık deniz gaz rezervleri üzerinde fiili kontrol kurmasını sağladı.
* British Gas Grubu, bu gaz sahası ile ilgili olarak Tel Aviv Hükümeti ile bağlantı kurmuş ancak Hamas hükümetinin gaz alanları üzerindeki hakları bypass edilmişti.
* Ariel Sharon'un 2001 yılında Başbakan olması Filistin Gazze’nin açık deniz gaz sahaları üzerindeki egemenliği konusunda olumsuz bir dönüm noktası oldu. Bu konu İsrail Yüksek Mahkemesi'nde tartışıldı. Ariel Sharon, Gazze'nin açık deniz gaz rezervlerinin İsrail'e ait olduğunu belirterek “İsrail'in asla Filistin'den gaz almayacağını” açıkladı.
* The Independent’ın 19 Ağustos 2003 tarihli sayısında , “Ariel Sharon’un British Gas Grubunun İsrail'e Gazze’nin açık denizdeki kuyularından doğal gaz sağlamasına izin verecek ilk anlaşmayı veto ettiği” haberi yer aldı.
* 2006 yılında British Gas “Gazı Mısır'a pompalamak için bir anlaşma imzalamaya çalışıyordu.” (Times, 23 Mayıs 2007).
* Ertesi yıl, Mayıs 2007'de İsrail kabinesi Başbakan Ehud Olmert'in “Filistin Otoritesinden gaz satın alma” önerisini onayladı. Önerilen bu sözleşme 4 milyar dolardı ve 2 milyar dolarlık kârın bir milyar doları Filistin’e verilecekti. Ancak Tel Aviv'in bu geliri Filistin ile paylaşma niyeti yoktu. İsrail kabinesi tarafından hem Hamas hükümeti hem de Filistin otoritesi bypass edilerek yeni bir anlaşma yapmak için yeni bir ekip kuruldu.
* İsrail savunma yetkilileri Hamas’ın kontrolündeki hükümete nakit bir ödeme yapılmaması ve bu paranın Filistinlilere mal ve hizmet olarak ödenmesinde ısrar etti. Amaç aslında 1999 yılında Yasser Arafat yönetimi sırasında imzalanan sözleşmeyi geçersiz kılmaktı.
* 2007 anlaşması uyarınca, Gazze’nin Offshore kuyularından Filistin gazı, bir denizaltı boru hattı ile İsrail’in Ashkelon limanına yönlendirilecek ve böylece Filistin’in bu doğal gazın İsrail'e satışı üzerindeki kontrolü önlenmiş olacaktı.
* Ne var ki bu anlaşma da düştü, görüşmeler askıya alındı.
* Kasım 2008'de, yeniden görüşmelere başlandı ancak ilerleme sağlanamadı.
* İsrail 2011'de Gazze'ye bir operasyon daha gerçekleştirdi. Gazze Deniz Gaz Sahası 1999'da keşfedilmesine rağmen aradan geçen bu on iki yıl boyunca gaz hala çıkartılamamıştı.
* 2015'in başlarında Gazze Deniz Gaz Sahası, keşfedilmesinden 16 yıl sonra da hâlâ geliştirilmemişti. 2015 ortalarında Filistin Yönetimi, Gazze Deniz Gaz Sahasını geliştirmek için müzakerelere yeniden başladı.
* Filistin Yatırım Fonu, hisseleri devralacak yeni bir yabancı grup arayışına girmiş ve 2021 yılında Mısır'ın devlete ait gaz şirketi EGAS ile görüşmelere başlamıştı.
* Şubat 2021'de hem Mısır hem de Filistin Yönetimi (PA), Gazze Şeridi açıklarındaki Gazze Deniz sahasının geliştirilmesine ilişkin bir mutabakat zaptı imzaladı.Mutabakata göre Mısır Doğal Gaz Holding Şirketi (EGAS), Akdeniz'den doğal gazı çıkarıp Filistin bölgelerine nakletmeye yönelik bir anlaşma üzerinde Filistin Yönetimi ile birlikte çalışacaktı. Ancak bu anlaşmada İsrail tarafı olmadığı için ilerleme kaydedilemedi.
* 16 Haziran 2023 tarihinde yani bundan 4 ay önce İsrail hükümeti yaptığı açıklamada, Gazze Marine açık deniz gaz sahasını geliştirmek için ilgili bakanlıklarına Mısır ve Filistin Yönetimi (PA) ile işbirliği yapmaları için ön onay verdiğini duyurdu.
* Ancak bu duyuru da daha önceki açıklamalar gibi hiçbir sonuç oluşturmadan başlayan savaş nedeniyle yürürlükten kalktı.

Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli

Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek