Doğu Akdeniz’in Değişen Jeopolitiği

Günümüzde hidrokarbon yataklarının çok modern teknolojilerle işletilmesi, değerlendirilmesi ve pazarlanması mümkün olmaktadır. Bu kapsamda birçok platform, kıyı tesisi ve boru hattı inşa edilebilir. Bu tesisler enerji arz ve talebini yönlendirmeye başlamıştır. Yine modern teknolojilerin gelişmesi ekonomide birçok yeniliğe ve gelişmeye yol açmıştır.
Doğu Akdeniz’de son dönemde yapılan gaz kaynakları keşifleri, bölgenin jeopolitiğinde önemli değişikliklere neden olmuştur. Levant Havzası olarak da adlandırılan bu bölgedeki yeni durum, kıyıdaş Türkiye, Mısır, İsrail, Suriye, Lübnan, Filistin ile Güney Kıbrıs RumYönetimi arasındaki rekabeti artırmıştır. Petrol ve gaz arzının ve yeni keşfedilen kaynakların ulusal ekonomiye entegrasyonunun güvenliğini sağlamak, kıyıdaş ülkelerin öncelikli ulusal güvenlik hedeflerinden biri haline gelmiştir.
Akdeniz jeopolitik ve jeostratejik önemi giderek artan bir denizdir. Uluslararası ticaretin en önemli kavşaklarından biridir. Süveyş Kanalı üzerinden Hint Okyanusu'nu çevreleyen Asya, Afrika ve Uzak Doğu ülkelerine uzanan deniz ulaşım yollarının odak noktasıdır.
Özellikle Doğu Akdeniz'de tespit edilen hidrokarbon kaynakları, son dönemde nitelik ve nicelik olarak uluslararası ticaretin konusu haline gelmiştir. Bu tahminler ve araştırmalar, bölge ülkelerinin kaynaklarından kaynaklanan israfı ifade etmeye olan ilgisini büyük ölçüde artırdı.
Akdeniz hidrokarbon üreten bir bölge olmasının yanı sıra petrol ve gaz aktarımında da bir geçiş noktası olma eğiliminde olmuştur. Bu durum petrol ve gaz talebinde bulunan gelişmiş ülkelerin bölgeye olan ilgisini daha da artırmıştır. Bu gelişme petrol ve gaz sağlayan Orta Doğu ve Körfez ülkelerini de etkileyebilir. Dünya ölçeğinde jeopolitik ve jeoekonomik rekabet arttıkça Doğu Akdeniz'in hidrokarbonlar açısından bu konumu da artmaktadır. Aynı zamanda Avrupa-Atlantik güvenliğine yeni bir boyut katıyor.
Avrupa ülkelerinin ihtiyaç duyduğu enerjinin yaklaşık %70'i Akdeniz üzerinden taşınmaktadır. Bu bakımdan Akdeniz; Cebelitarık, petrol ve gaz Türk Boğazları ve Süveyş Kanalı üzerinden taşınmasında önemli bir rol oynamaktadır. Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin tarihi ilişkileri ve üye oldukları uluslararası kuruluşlar ve üye olmak istedikleri uluslararası kuruluşlar dikkate alındığında; Jeopolitik hedefler arasında önemli farklılıklar olduğu görülmektedir.
Halihazırda Doğu Akdeniz'deki komşu ve kıyıdaş devletler arasında Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge'nin (MEB) sınırlandırılmasına ilişkin çok taraflı bir anlaşma mevcut değildir. Akdeniz'in petrol ve gaz üreten bir bölge haline gelmesi ve petrol ve gaz odaklı gelişmeler önem kazanmaya başlamıştır. Deniz yetki alanlarının sınırlandırılması sorununu da beraberinde getirmiştir.
Akdeniz'de kıyı devletleri, haklarını kullanırken ya da deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin antlaşma düzenlemeleri yaparken birbirleriyle çatışmaktadır.
GKRY; 2003 yılında Mısır, 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında İsrail ile MEB sınırlandırma anlaşmaları imzalamış, petrol ve doğal gaz arama ve çıkarma konusunda ihaleler açmış, lisanslar vermiş ve sondaj faaliyetlerine başlamıştır.
Türkiye ile KKTC'nin hakları hiçe sayılarak yapılan bu iki yönlü anlaşmalar, GKRY'nin dogal gaz kaynaklarının kullanımını en üst düzeye çıkarma çabasını açıkça ortaya koymuştur. Bu durum Doğu Akdeniz'deki yetki sorununun temelini oluşturmaktadır. Küresel ticaret, hammadde taşımacılığı, küresel ve bölgesel güvenlik stratejileri ve güç dengesi açısından İstanbul ve Çanakkale Boğazı Akdeniz jeopolitiğine ayrı bir önem ve öncelik vermektedir. Türkiye, Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının belirlenmesiyle ilgilenmektedir.
Ne Kıbrıs Adası’nın etrafındaki, ne de Doğu Akdeniz havzasının genelindekienerji rezervi ve bu rezervin ekonomik değeri henüz tam olarak hesaplanabilmiştir. Bölgedeki enerji potansiyeli ile ilgili tartışmalar devam etmektedir. Tahminlere göre Doğu Akdeniz havzasında parasal değeri 30 trilyon dolara ulaşan 15 trilyon metreküpe eşdeğer hidrokarbon yatağı bulunmaktadır. Bu rakamlar bile İran’ın ispatlanmış rezervlerinin sadece yarısı kadardır.Ancak büyüklüğü ne olursa olsun Akdeniz’in derinliklerinde var olduğuna inanılan hidrokarbonlar paylaşımı ile ilgili konular daha şimdiden bölge ülkeleri arasında sorun teşkil etmeye başlamıştır.
Türkiye Doğu Akdeniz ülkeleriyle ilişkilerini yeniden gözden geçirmeli. Özellikle Mısır, Suriye ve İsrail ile ilişkiler ülkemizin milli çıkarları doğrultusunda değerlendirilmelidir. Ege Denizi'nde olduğu gibi Yarı kapalı bir deniz olan Akdeniz'de kıyıdaş devletler, deniz alanlarının sınırlandırılması da dahil olmak üzere haklarını kullanırken ve görevlerini yerine getirirken işbirliği yapma zorunluluğu var ve birbirleriyle etkileşim halindedir.
Sonuç
Doğu Akdeniz jeopolitiğinde yaşanan dönüşüm üç alanda kendisini göstermektedir. Bunlardan birincisi yeni gaz keşifleriyken bir diğeri bölgesel güvenlik mimarisinin değişimidir. Bu gelişmelerin sonucu olarak büyük güçlerin bölgeye ilgisi artmış ve bu güçler arasındaki rekabet jeopolitik dönüşüme yeni bir boyut eklemiştir.
Birincisi, gaz keşifleri bölge ülkelerini işbirliği arayışına yöneltmiştir fakat bu keşiflere paralel olarak bölgede artan güvensizlikler tüm bölge ülkelerinin güvenlik odaklı bir dış politika izlemesine yol açarak işbirliğini zorlaştırmıştır. Türkiye’nin işbirliği süreçlerinin dışında tutulması doğalgaz kaynaklarının çıkarılarak uluslararası piyasalara sunulmasını geciktirmiştir.
İkincisi, petrol ve gaz alanındaki işbirliği ortak tehdit algılarıyla birleşince bölgede yeni ittifak yapıları doğmaya başlamıştır. Yunanistan, GKRY, İsrail ve Mısır sadece petrol ve gaz alanında değil aynı zamanda siyasal ve askeri alanlardada işbirliğine gitmişlerdir. Türkiye’den algıladıkları tehdit ise bu ülkelerin siyasal işbirliğinin temel motivasyonu olmuştur.
Üçüncüsü, bu ittifak oluşumları karşısında Türkiye iç dengeleme yoluna girmiş ve caydırıcılığa dayanan bir strateji izlemiştir. Neredeyse ülkeleriyle siyasal anlaşmazlıklar yaşanması alternatif bir ittifakın ortaya çıkamaması anlamına gelmiştir. Fakat Türkiye son dönemde İsrail ve Mısır’la ilişkilerini normalleştirme girişimlerinde bulunmaktadır. Bu iki ülke ile Türkiye arasındaki anlaşmazlıklar daha çok siyasal içeriklidir. Dolayısıyla Yunanistan ve GKRY ile yaşanan egemenliğe ilişkin uyuşmazlıklardan farklı bir niteliğe sahiptir. Bu bakımdan Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmesi, bu ülkelerin kendi aralarındaki işbirliği sürse de bu işbirliğininTürkiye karşıtı bir ittifaka dönüşmesi önlenebilecektir. Bu bakımdan Türkiye bir dengeleme politikasına yönelmiş görünmektedir.
Dördüncüsü, Doğu Akdeniz’in büyük güçler arasında bir rekabet alanına dönüşmesi sorunu karmaşık hale getirmektedir. ABD ile Rusya arasındaki rekabetin sahnelerinden biri haline gelen Doğu Akdeniz’de askeri bir hareketlilik söz konusudur. Türkiye ABD’yle önemli sorunlar yaşarken Rusya’yla Suriye’de bir işbirliğine gitmiştir. Fakat bu işbirliği Suriye ile sınırlıdır ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY’ye bazen açık bazen üstü örtülü destek veren Batılı güçleri dengeleme adına bir yarar sağlamamaktadır.

Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli

Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek