Doğu Akdeniz’de "Münhasır Ekonomik Bölge" ilan edilmelidir.

Türkiye’nin Enerji Stratejisinin Akdeniz’e yönelik hedeflerine başarıyla ulaşabilmesinin olmazsa olmaz şartı, Akdeniz’de "Münhasır Ekonomik Bölge" ilan edilmesidir.
Doğu Akdeniz’in karmaşık fiziki ve siyasi coğrafyası, çatışan menfaatler ve bölgede bulunan doğal kaynaklar nedeniyle son zamanlarda önem kazanan kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi işleminin öncelikle, bu denize kıyısı olan Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Libya, İngiltere, Filistin, KKTC ve GKRY’nin katılacağı çok taraflı bir antlaşma ile çözüme kavuşturulması hukuki bir gerekliliktir.
Bahse konu kıyıdaş devletlerin tamamının katılımıyla, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının paylaşımı pek mümkün görülmese de, Türkiye’nin ileride ulaşılacak çözümün zeminini oluşturmaya hizmet etmek üzere, bir an önce kendi tezlerini ve teknik çalışmalarını hazırlaması ve taleplerini belirgin hale getirmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin münhasır ekonomik bölge sınırlarını belirlemesi, Doğu Akdeniz’deki politikalarını ve uygulamalarını bu sınırlara göre yönlendirmesi açısından da büyük önem arz etmektedir. Münhasır Ekonomik Bölge ilanıyla bütünleşecek politikalara ihtiyaç var. Belirlenecek yeni politikada iki seçenek masada duruyor;
Birincisi Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’nin bağımsız devletler olarak ayrı ayrı ilan edecekleri kendi MEB’leri içerisinde hidrokarbon aramalarında bulunmak.
İkincisi ise uluslararası şartların değiştiği dikkate alınarak gelecek yıldan itibaren KKTC’nin Türkiye ile bütünleşmesine odaklanmak suretiyle ilan edilecek yeni MEB’de hidrokarbon aramaları yapmak.
Her iki durumda da deniz alanımızda bulunan potansiyel kaynakların araştırılmasına öncelik verilmeli. Şimdiye kadar derin denizlerde keşif-arama çalışmalarında pek bulunmadığımız ve denizlerimizi ihmal ettiğimiz bir gerçek. Bu durum Doğu Akdeniz için daha fazlasıyla geçerli. Gerek kendi imkanlarımızı geliştirerek gerekse derin denizde arama teknolojisine sahip yabancı şirketlerle ortaklık yoluyla tüm deniz alanlarımızı kapsayacak bir enerji arama seferberliği başlatılmalı.
Türkiye’nin 1986’da Karadeniz’de ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge, bu alanda gerçekleştirdiğimiz hidrokarbon rezervleri arama, sondaj ve çıkarma faaliyetlerini hukuksal açıdan kolaylaştırmaktadır. Aynı şeyin Akdeniz’de de yapılması gereklidir. İsrail, Mısır, Lübnan ve GKRY’nin kendi Münhasır Ekonomik Bölgelerini Akdeniz’de ilan ettikleri, hatta kendi aralarında ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmaları yaparak, yasama organlarında onayladıkları bir ortamda, Türkiye’nin bu adımı hala atmamış olmasının izahı kabil değildir.
Türkiye’nin 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmadığı, Münhasır Ekonomik Bölge’nin de orada tanımlandığı, dolayısıyla Türkiye’nin taraf olmadığı sözleşmeden kaynaklanan bir hakkı kullanamayacağı iddiasının geçerliliği yoktur. Öyle olsaydı, Karadeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgemizi nasıl ilan edecekti?
Özetle, Sözleşme ve uluslararası yargı kararları hakkaniyete uygun bir çözüm için; “ilgili tüm taraflar arasında varılacak bir antlaşmadan” bahsetmektedir. Bununla birlikte "MEB’in tek taraflı ilan edilemeyeceğine ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Akdeniz’de sondaj çalışmalarına başlamadan önce mümkün olan en geniş deniz sahasında Münhasır Ekonomik Bölge’nin ilan edilmesi için gereklidir. Bu yapılmadığı takdirde, gemilerimiz kendi sularımızda dolaşacaklar, bizim uluslararası sular dediğimiz alana geçmeye çalıştıklarında ise karşılarında, o alanın kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi olduğunu iddia eden devletlerin engelleme girişimlerini bulacaklardır. Bu ise gereksiz vakit kaybına yol açacaktır.
Unutmayalım ki, Doğu Akdeniz’e en uzun kıyı uzunluğuna sahip olan Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi, diğerlerine nazaran en geniş alanı oluşturacaktır. Bu ise sadece arama, sondaj ve üretim için değil, başka ülkelerin kendi kaynaklarını Avrupa’ya ulaştırmaları için Türkiye’nin alanından geçmelerini zorunlu hâle getirecektir.
Doğu Akdeniz
Doğu Akdeniz'de Kıbrıs sorununun devam etmesi, anlaşma ile belirlenmesi gereken münhasır ekonomik bölgelerin belirlenememesi sonucunu doğurmuştur. Sorunsuz bir ekonomik bölge ilanı için bir kıyıdan diğerine toplam 400 mil genişlik olması gerektiği ve Doğu Akdeniz'de bu mesafenin bulunmadığı gerçeği (Yunanistan-İsrail ekseni Kıbrıs adasının konumu nedeni ile yorum dışı tutulmaktadır), bu sorunun çözülememesinde önemli etkenlerden biridir.Bunun yanında tek sorun Kıbrıs ile ilgili değildir. Ana gündem maddesi Kıbrıs olduğu için çok göze batmasa da, Yunanistan'ın münhasır ekonomik bölge ilanında Meis adası büyük bir sorun kaynağı teşkil edecektir. Kaş ilçesine 5, en yakın olduğu Türkiye kıyısına ise sadece 2 km uzakta bulunan bu küçük ada, Yunanistan tarafından Türkiye'nin Akdeniz'e açılmasında en büyük engel olarak ortaya konacaktır. Türkiye zengin doğalgaz/petrol yatakları olduğu öngörülen Akdeniz havzasında doğal olarak münhasır ekonomik bölgesinin daraltılmasını istememektedir. Önümüzdeki günlerde, bu mücadele'nin sonuçlarını hep birlikte görüp analiz etme fırsatım olacaktır.
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)
GKRY, Doğu Akdeniz’deki zengin kaynaklardan istifade etmek maksadı ile tek taraflı olarak Yunanistan’la birlikte hareket ederek 1982 tarihinde imzalanan Deniz Hukuk Konferansı (DHK) kapsamında Münhasır Ekonomik Bölge tesis etme yoluna gitmiştir. Buna bağlı olarak, GKRY Mısır, Lübnan ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlama anlaşması yapmış ve Suriye ile görüşmeler devam etmektedir. GKRY ile Mısır arasında MEB Sınırlandırmasına İlişkin Anlaşma 17 Şubat 2003 tarihinde imzalanmış, Şubat 2004’de de BM’ye tescil ettirilmiştir. Bununla da kalmayarak, GKRY Parlamentosu, GKRY-Lübnan MEB sınırlandırma anlaşması imzalandıktan sonra 26 Ocak 2007 tarihinde bir yasa kabul ederek Kıbrıs Adası’nın güneyinde, Mısır ve Lübnan ile çizdiği sınırların içerisinde 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan etmiştir. GKRY’nin ilan ettiği 13 adet ruhsat sahasının toplam yüzölçümü 70.000 km²’dir.
İsrail, GKRY ve Yunanistan arasında Türkiye’yi tamamıyla dışarıda bırakacak şekilde yapılanan ilişkilerin bu konjonktürde geliştiği mutlaka hatırda tutulmalıdır. Bu çerçevede, Doğu Akdeniz ile ilgili gelişmelerde Türkiye’nin en büyük sorununun bölgedeki yalnızlığı olduğu söylenebilir. Türkiye bir tedbir olarak söz konusu bölgede tek taraflı MEB ilan edebilir. Ancak atılacak bu adımın sorunları çözeceğini ileri sürmek pek doğru olmayacaktır. Zira Türkiye uluslararası hukukun kendisine tanıdığı ab initio(başlangıçtan beri) ve ipso facto(fiilen) haklarını bölgede saklı tuttuğunu gerekli merciler nezdinde müteaddit defa dile getirmiştir. Türkiye bakımından asıl önemli olan Doğu Akdeniz’de, özellikle sorunların yoğunlaştığı Kıbrıs Adası’nın batısında kalan alanda bir ülke ile anlaşarak karşılıklı MEB ilanında bulunmaktır.
Bahse konu alanda Türkiye’nin ortak MEB ilanında bulunabileceği en önemli ülke Libya ve Mısır’dır.
Mısır ile anlaşılarak imzalanacak bir sınırlandırma anlaşması, Türkiye’ye bu alanda karşı karşıya kaldığı birçok sorunda avantaj sağlayacaktır. O nedenle Türkiye’nin Mısır ile kopan resmi ilişkilerini bir an önce geliştirmesi ve bu ülkedeki karar mekanizmasını ortak bir MEB ilanında bulunmaya ikna etmesi gerekmektedir.
Aynı alanda Türkiye’nin anlaşarak ortak MEB ilanında bulunabileceği bir diğer ülke Libya’dır. Türkiye’nin Libya ile ilişkileri görece iyi olsa da Arap Baharı’nın neden olduğu ve tüm bölgeyi etkisi altına alan belirsizliğin Türkiye-Libya ilişkilerini nasıl etkileyeceğini kestirmek pek mümkün görünmemektedir. Türkiye bir yandan Libya ile ilişkilerini derinleştirmeye çalışırken, diğer yandan Doğu Akdeniz havzasında bir istikrar ortamının oluşmasına katkıda bulunacak politikalar geliştirmelidir. Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanı sınırlandırmalarında sadece Türkiye’nin değil, kıyıdaş diğer bazı ülkelerin de sorunları bulunmaktadır. Buna en güzel örnek Lübnan ile İsrail’in ilan ettikleri MEB alanlarında çakışan ve hala çözüme kavuşturulmamış noktalardır. Türkiye bunun gibi diğer devletler arasında da var olan anlaşmazlıkları, hukuki çerçeveye riayet ederek, diplomatik üslup ve kanallarla uluslararası toplum nezdinde dile getirmelidir. Bir başka deyişle Türkiye, buradaki sınırlandırma sorunlarını uygun ve ikna edici bir dille anlatarak dünya kamuoyuna mal etmelidir.









Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli

Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek