Uluslararası Hukuk ve Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Paylaşımı Sorunu


Üçüncü Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı; sözleşme ve uluslararası yargı kararları hakkaniyete uygun bir çözüm için;“ilgili tüm taraflar arasında varılacak bir antlaşmada
n” bahsetmektedir. Bununla birlikte "MEB’in tek taraflı ilan edilemeyeceğine ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır. 
Üçüncü Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı ('BMDHS III') Nihayetinde, 121 (2) LOSC maddesi gereğince, Konferans, adaların deniz bölgeleri oluşturmak haklarını tanıdı. Madde 121 LOSC, teamül hukukunu yansıtır (ICJ, Nikaragua v Kolombiya (2012), paragraf 139) ve dolayısıyla taraf olmayan devlet dışı taraflar için de geçerlidir.
Deniz yetki alanlarının hukuksal dayanağı, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS), genel hukuk ilkeleri, örf adet hukuku ve mahkeme kararlarıdır.
Tüm kıyı devletleri Münhasır Ekonomik Bölgesi de dahil olmak üzere uluslararası hukuka uygun olarak ve BMDHS dahil olmak üzere, denizcilik bölgeleri kurma hakkı vardır;Lakin Uluslararası Mahkeme "adaların anakaralar kadar deniz yetki alanına sahip olamayacağına" karar vermiştır. MEB haklarının uygulanması amacıyla haklarını uygulamak için tüm komşu ülkelerle sınır belirleme anlaşmalarını tamamlaması gerekli değildir;MEB alanı geçici olarak eşit mesafe / orta hat ilkesine dayanarak belirlenecektir. 
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile kurallara bağlanan münhasır ekonomik bölge kavramı, devletlere 200 mile varan genişlikte bir alanda hak ve yetkiler vermekte, buna karşın münhasır ekonomik bölgeye sahip olan devletin, üçüncü devlete zarar vermemesi, sahili bulunmayan ve coğrafî bakımdan elverişsiz devletlere hakkaniyet ilkesi çerçevesinde bazı haklar tanımasını öngörmektedir.
Sözleşme, paylaşım konusuna da düzenleme getirmekte ve sahilleri bitişik veya karşı karşıya olan denizlerde tarafların anlaşarak çözüm bulması kuralını getirmektedir. Bununla birlikte devletler uygulamada bu kuralı göz ardı ederek hareket etmektedirler. 
MEB'in belirlenmesi uluslar arası hukuk, örf ve adet hukuku ve içtihatlara göre 3 temel ilkeye dayandırılır:
1) ortay hat çizgisi
2) bölgelerin ilgili taraflarca anlaşmayla belirlenmesi ve 
3) hakkaniyet ilkesi.
"Hakkaniyet" başta coğrafya (kıyı şeritlerinin mukayeseli uzunluğu) olmak üzere büyüklük, nüfus, sahip olunan kaynaklar gibi mukayeseli unsurların göz önünde bulundurulmasını gerektirir.
Uluslararası Mahkeme Ukrayna - Romanya arasındaki Serpent adası davalarında "adaların anakaralar kadar deniz yetki alanına sahip olamayacağına" karar vermiştır. KIBRIS adası anakara değildir ve anakaralar kadar deniz yetki alanına sahip olamaz.
Uluslararası Adalet Divanı kararlarında adaların sınırlandırmasına yönelik verilen kararlarda uluslararası hukuka aykırılık teşkil eden tarafın tamamıyla GKRY’nin tutumlarından dolayı kaynaklandığı görülecektir. Nitekim GKRY, uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen Doğu Akdeniz’de belirlediği münhasır ekonomik bölgesinde petrol ve doğalgaz arama çalışmaları başlatmıştır.
Türkiye ile KKTC 15 Eylül 2011 tarihinde, GKRY’ nin Ada’nın güneyinde sondaj faaliyetlerine başlaması halinde, aralarında Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması yapılacağı hususunda mutabakata varıldığını duyurmuşlardı. Söz konusu anlaşma KKTC ile Türkiye arasında 21 Eylül 2011 tarihinde imzalanmıştır.
Söz konusu anlaşma, Türkiye ile KKTC’nin Akdeniz’deki kıta sahanlıklarının bir bölümünü, uluslararası hukuka uygun olarak ve hakça ilkeler dikkate alınarak belirlenen 27 coğrafi koordinatın birleştirilmesiyle elde edilen bir çizgi ile sınırlandırmaktadır.
Kıbrıs Türklerinin, aynen Kıbrıslı Rumlar gibi Ada’nın kıta sahanlığının tümü üzerindeki meşru, eşit ve ayrılmaz haklarını da dikkate almaktadır.Anlaşmada ayrıca Türkiye’nin ve KKTC’nin Kıbrıs meselesine kapsamlı çözüm bulunması çabalarını sürdüreceği de açık bir şekilde ifade edilmiştir. Anlaşmayı takiben yapılan ilk uygulama 22 Eylül 2011’de Ada’nın çevresindeki deniz alanlarında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na petrol ve doğalgaz arama ve çıkarma ruhsatları verilmesi olmuştur.

Türkiye Kıta Sahanlığı
Türkiye, 32º 16′ 18″ meridyeninin Batısı boyunca kendisine ait olan alanların olduğunu, Türkiye’nin kendi kıta sahanlığının dış sınırları hak sahibi olduğu bölgeler aynı zamanda Mısır ile olan deniz sınırını oluşturmakta ve kıta sahanlığı hakkına münhasır olduğu ipso facto (fiilen) ve ab inito (başlangıçtan beri) ilkesinin geçerli bulunduğunu, sözkonusu alanın batı kısmını kapsayan koordinatları tanımadığını BM Deniz Hukuku Bülteninde 2 Mart 2004’te yayımlatmıştır.
KKTC Kıta Sahanlığı
KKTC 12 mil karasularına ve 200 metre derinliğe veya işletilebilir derinliğe kadar olan bölgede kıta sahanlığına sahip olabileceğine ilişkin düzenlemeleri bulunan KKTC,Doğu Akdeniz politikasını hakkaniyet ilkesi üzerine konumlandırmıştır. Bu ilke çerçevesinde KKTC, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesi için bölge devletlerinin bir araya gelerek hakkaniyet ilkesi çerçevesinde paylaşım antlaşması imzalaması gerektiğini savunmaktadır.
Bunun yanı sıra KKTC yönetimi, GKRY’nin adanın tek temsilcisiymiş gibi hareket etmesini ve bölge devletleri ile münhasır ekonomik bölge antlaşmaları imzalamasını kabul etmemekte ve yapılan antlaşmaları tanımamaktadır. Ayrıca KKTC, gerek Kıbrıs adası üzerindeki,gerekse deniz alanlarındaki hidrokarbon kaynakları üzerinde GKRY ile eşit haklara sahip olduğunu belirtmekte ve bu görüş doğrultusunda GKRY ve petrol şirketlerinden %50 pay talep etmektedir. 
Güney KIBRIS Rum tarafı Doğu Akdeniz’de hidrokarbon aramaları konusunda yaptığı anlaşmalarla defakto durumlar oluşturmaya çalışıyor. Ne KKTC ne de Türkiye bunları asla kabul etmeyecektir.
Deniz Hukuku Sözleşmesi, ikili anlaşmalarla üçüncü bir ülkenin haklarını gaspetme hakkı vermiyor. Örneğin Rumların ikili deniz sınırlandırmasına gitmesi sonucu Türkiye'nin ve KKTCnin deniz yetki alanları ihlal edildi. GKRY’nin yaptığı tüm anlaşmalar, üçüncü ülkelerin,Türkiyenin ve KKTCnin haklarını gaspediyor.
Türkiye'nin Mısır,KKTC,Libya, İsrail, Suriye ve Lübnan ile KKTC’nin ise Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır ile deniz yetki alanları sınırlandırmasına esas olan karşılıklı kıyıları bulunuyor. Bu durumda Türkiye'nin GKRY’nin ilan ettiği Kıta Sahanlığında bulunan 1,4,5,6 ve 7 nolu parsellerde kısmi olarak, KKTC’nin ise GKRY’nin ilan ettiği 3 ve 13nolu parsellerin tümünde,1, 2, 8, 9 ve 12 nolu parsellerin ise bir kısmında hakları mevcuttur.
Doğu Akdeniz’de doğal kaynakların çıkarılmasından ziyade Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) ve bölgelerin paylaşımı kilit rol oynamaktadır. Çünkü uluslararası hukuk kapsamında asıl uzlaşmaya varılması gereken husus paylaşım konusudur.
Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji kaynakları adanın tümünü ilgilendirdiğinden sadece GKRY’nin sorumluluğunda değildir. Dolayısıyla Güney Kıbrıs sadece kendi çıkarları doğrultusunda diğer bölge ülkeleri ile anlaşma yapmamalıdır. Türkiye’nin stratejik konumundan dolayı Türkiye’nin denklemin içerisinde olması gerekirken KKTC’nin uluslararası tanınmamasından kaynaklı politik bir çıkmaza girmektedir.
GKRY, KKTC’yi tanımadığı için potansiyel anlaşmalara dâhil etmemektedir. Fakat söz konusu bölgede KKTC’siz bir Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) paylaşımı mümkün olamayacağından, uluslararası hukuk çerçevesinde tıkanmalar yaşanması mümkün görünmektedir.
1982 yılında üzerinde anlaşmaya varılan ve birçok ülkenin imzalayarak taraf oldukları Birleşmiş Milletler Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi(BMDHS)’yle kurallara bağlanmıştır.
Sözleşmeye taraf olmayan ülkelerde, sözleşmenin maddelerini esas alarak ve evrensel hakkaniyet kuralları çerçevesinde kendi haklarını kullanabilmektedirler. Bu hakların en başında, kıyısı olan ülkelerin denizlerde yetki alanı belirleyebilmeleri gelmektedir.
Rum kesiminin Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) ilanı, adanın Kuzey kesiminde yaşayan Kıbrıs Türk halkının da temsilcisi gibi tüm ada adına atılan bir adım olmuştur. Yunanistan ise resmi olarak Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) ilan etmemişse de, Meis Adası güneyindeki sahada Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) dikte etmeye çalışmaktadır. Yapılan paylaşıma göre, Doğu Akdeniz’e en fazla ve en uzun kıyısı bulunan 1566 kilometre ile Türkiye’ye bırakılan Münhasır Ekonomik Bölge(MEB)’sinin iyi niyet ve hakkaniyet ilkesinden yoksun bir düşüncenin ürünü olduğunu göstermektedir. Hele hele Kaş İlçesi’nin hemen karşısında yer alan ve insanların tüm ihtiyaçlarını bu ilçeden giderdiği Meis Adası marifetiyle adeta Türkiye’nin denizle olan irtibatının kesilmeye çalışılması tahammül sınırlarını zorlayan bir uygulamadır.





Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli

Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek