Doğu Akdeniz'de Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Sorunu: Türkiye ve KKTC Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) ilan etmeli.

Denizlere ve deniz sorunlarına jeopolitik açıdan bakmak şarttır. Bu şartın gerekleri yerine getirilmezse kara ülkesinin güvenliğinden söz edilemez.
Bu gerçek üç tarafı denizle çevrili ve jeopolitiği çok önemli olan ülkemiz için daha bir önem kazanmaktadır. Özellikle Doğu Akdeniz bu açıdan çok önemlidir. Denizler, bir ülkenin güvenliği için derinliğine savunma, güç intikal alanıdır. Aynı zamanda ticaretin ulaştırma olanağını ve ülke bütünlüğünü sağlayan yollardır. Bu gerçek Ege ve Doğu Akdeniz açısından Türkiye’nin güvenliği ve ulusal çıkarları, bekası bağlamında çok önemlidir. Bundan dolayıdır ki deniz stratejimizin, politikalarımızın temelini jeopolitik yaklaşımlar ve öncelikler oluşturmalıdır.
Rum-Yunan ikilisinin Doğu Akdeniz’de planlı ve jeopolitik girişimlerinin yaratığı sorunlara karşı alınacak önlemler ve izlenecek diplomatik, hukuki, ekonomik ve teknik çalışmalar çok önem taşımaktadır. Bu önem her şeyden önce Türkiye açısından Kıbrıs Adasının, KKTC ve Doğu Akdeniz’in stratejik ve jeopolitik öneminden kaynaklanmaktadır.
GKRY bilinçli bir politika ile Türkiye’nin stratejik, jeopolitik, jeoekonomik çıkarları, güvenliği, kısaca geleceği açısından çok büyük öneme sahip bir sorunu gündeme taşımıştır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Avrupa Birliği’ni taraf haline getirmek, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerini de etkileyecek ve uluslararası aktörleri de taraf haline getirecek bir siyasi oyuna girişmiştir. Doğu Akdeniz bölgesinin son derece önemli ve o ölçüde de hassas bir bölge olması ve Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki varlığı, askeri gücü ve artan nüfuzu sorunun önemini ve boyutunu daha da artırmaktadır.
Öncelikle Doğu Akdeniz, stratejik ve jeopolitik açıdan önemli bir enerji kaynakları bölgesidir. Bundan dolayı bölgede petrol ve doğalgaz arama girişimlerinin başlamasıyla,uluslararası boyuta da taşınacak yeni paylaşım ve denge sorunları ortaya çıkmıştır. Böyle bir gelişme bölgenin genel stratejisini ve jeopolitik yapısını önemli ölçüde etkileyecek bir niteliktedir.
GKRY’nin söz konusu girişimi, hukuksal ve siyasi veriler itibarıyla konunun özenle dikkate alınması gereken iki boyutunu ortaya çıkarmıştır. Konunun dikkate alınması gereken birinci boyutu hukuksal ve teknik konulardır. GKRY meşru olmayan ve uluslararası antlaşmalara, hukuka aykırı tek taraflı yaptığı anlaşmalarla konunun, hukuksal, teknik ve yetki alanlarının sınırlandırılması sorunlarını gündeme taşımıştır.
Konunun ikinci boyutu ise GKRY böyle bir girişimle Birleşmiş Milletlerin (BM’nin), ABD’nin, İngiltere’nin ve AB’nin Türkiye’ye ve KKTC’ne dayatmalara varan ağır baskılarla kabul ettirmeye çalıştığı Kıbrıs uyuşmazlığının sonuç vermeyecek “çözüm” girişimlerini içinden çıkılamayacak sürece sokan bir zemini yaratmış olmasıdır. Kıbrıs’ta bir uzlaşı aranırken gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta, Kıbrıs Adası’ndaki eşit ve egemen iki halkın ve bu halkların devletlerinin bir uzlaşmaya ve anlaşmaya varmadan tek yanlı kararlarla Kıbrıs Adası’nın geleceğini doğrudan etkileyecek ve Ada’nın tamamına hükmedecek girişimlerde bulunmaması gerektiğidir. Kıbrıs uyuşmazlığının bugünkü boyutlarında GKRY’nin tek yanlı girişimi en azından 1959 ve 1960 uluslararası Kıbrıs Antlaşmalarına aykırı ve Türkiye yanında Kıbrıs Türk halkı ile KKTC’nin hakları ile Münhasır Ekonomik Bölgelerine (MEB) ağır bir tecavüzdür. Bu nedenle GKRY’nin tek başına deniz yetki alanlarını belirleme yoluna gitmesi, arama izinleri vermesi yaratacağı çok yönlü hukuki, siyasi, teknik, stratejik, jeopolitik ve jeoekonomik sorunlar yanında Türkiye’nin ve KKTC’nin ulusal çıkarlarına tecavüz niteliğinden dolayı ileri götürülmesine izin verilemeyecek yaşamsal bir meseleyi gündeme getirmiş ve ucu açık ciddi krizlere potansiyel bir ortam yaratmıştır.
GKRY, “kendi egemenlik alanında” olduğunu iddia ettiği bölgelerde sözde “petrol ve doğalgaz çıkaracağım” iddiasıyla Doğu Akdeniz’de bazı ülkelerle Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) sınırlandırma anlaşmaları yapmıştır. Ancak Doğu Akdeniz’de başta Türkiye ve KKTC olmak üzere diğer devletlerin de petrol arama haklarının bulunduğu gerçeği de vardır. Bu arada Türkiye’nin ve KKTC’nin haklarına, kıta sahanlığına ve münhasır ekonomik bölgelerine doğrudan tecavüzü söz konusudur.

Türkiye ve KKTC Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) ilan etmeli mi?

Türkiye ve KKTC Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) ilan etmeli...

Siyasi Durum ve Etkileri
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB); kıyı devlet tarafından esas çizgiden itibaren 200 deniz mili uzaklığa kadar ilan edilebilen, kıyı devletinin egemenliği altında olmayan fakat bu alanda hem deniz tabakasında hem deniz tabanında ve deniz tabanının altında bulunan bütün canlı veya cansız doğal kaynaklar üzerinde kıyı devletine münhasır yetkiler tanıyan bir alandır. Kıyı devletine; suni adalar, tesisler ve yapılar kurma, etrafında 500 m çapında güvenlik bölgesi ilan etme ve bunları kullanma, denize ilişkin bilimsel araştırma yapma ve deniz çevresinin korunması ve muhafazası konularına ilişkin yetkiler tanımaktadır. Ancak kıyı devletlerinin kuracağı yapay adalar ve tesisler diğer devletlerin bu alanı kullanma haklarını, özellikle de uluslararası ulaşım için gerekli kabul edilmiş güzergâhları kullanmalarını engellememelidir.
MEB’in belirlenmesi için “ilan” ve “antlaşma” şeklinde iki ayrı ya da bütünler yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerden MEB ilan etmek için 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS)’nin 75’inci maddesi gereğince sahildar devletin ilan ettiği MEB’i gösteren harita yayımlayarak veya coğrafi koordinatlara ilişkin listeleri gerektiği şekilde yayımlayarak bunların bir nüshasını BM Genel Sekreteri’ne göndermesi gereklidir.
1982 BMDHS kıyı devletine karasularında ve devamında münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkını vermektedir. Öte yandan 1982 BMDHS’nin 74’üncü maddesi, sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasında MEB sınırlandırılmasının hakkaniyete uygun bir çözüme ulaşması amacıyla Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38’inci maddesinde belirtildiği şekilde, uluslararası hukuka uygun olarak antlaşma ile yapılması gerektiğini de belirtmektedir.
1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ilgili 74. ve 83. Maddeleri, uluslararası yargı ve hakemlik kararlarındaki anlayışı aynen yansıtmaktadır. Bu maddeler, hem kıta sahanlığı hem de MEB sınırlandırması için “kıyıları karşıt ya da bitişik olan devletler arasında kıta sahanlığı sınırlandırması Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38. Maddesinde belirtildiği şekli ile uluslararası hukuk kurallarına dayanan bir antlaşma ile ve hakça çözüm bulmak maksadı ile yapılır prensibini kabul etmektedir.
Özetle, Sözleşme ve uluslararası yargı kararları hakkaniyete uygun bir çözüm için; “ilgili tüm taraflar arasında varılacak bir antlaşmadan” bahsetmektedir. Bununla birlikte MEB’in tek taraflı ilan edilemeyeceğine ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Doğu Akdeniz’de ise devletlerin tüm kıyıdaşlarla antlaşmadan ziyade MEB’ini tek taraflı olarak ilan etme ve ikili antlaşmalar yapma yolunu seçtikleri görülmektedir. Bu kapsamda, GKRY, Libya,Suriye,Lübnan ve İsrail MEB ilanında bulunmuştur.
Türkiye her ne kadar GKRY’nin ilan ettiği alanları tanımasa, kendisi de deniz yetki alanlarını haritalarla gösterse de, resmi olarak münhasır ekonomik bölgesini ilan etmiş değildir. Bunun sebebi, Türkiye deniz yetki alanlarının çakıştığı böylesine dar alanlarda deniz yetki alanlarının karşılıklı işbirliği ve anlaşma ile belirlenmesi anlayışıyla hareket etmesi ve bu çerçevede tek taraflı bir ilandan kaçınmış olmasıdır. Yani Türkiye, Doğu Akdeniz’deki bir alanın kendine ait olduğunu ifade ediyor, ancak bunu resmi olarak ilan etmiyor.
 Bu durum, bölgede hakkı olmayanları ve hukuksuz komşularımızı cesaretlendiriyor. Bölge devletlerinin hukuksuz faaliyetlerinin sürmesi durumunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz münhasır ekonomik bölgesini resmi olarak ilan etmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkacaktır.
Doğu Akdeniz Havzasının jeostratejik ve jeopolitik önemi, MEB sınırlandırma uyuşmazlıkları, Doğu Akdeniz Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ve stratejik paydaşlari incelendiginde Türkiye’nin Akdeniz ve Ege Münhasır Ekonomik Bölgesindeki stratejilerine ilişkin genel bir değerlendirme yapılarak Türkiye’nin söz konusu bölgede çıkarlarını korumak için Akdeniz'de Münhasır Ekonomik Bölgesini ilan etmesi, MEB deniz yetki alanını gösteren haritaları ortaya koyması ve kıyıdaş ülkelerle münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmaları yapmasının uygun olacağıni defalarca yazmıştım...
Doğu Akdeniz’e kıyıdaş devletler enerji kaynaklarını araştırmak ve işletmek için MEB ilan etmek amacıyla girişimlerde bulunmaktadır. Bir kıyı devleti Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesne (BMDHS) taraf olmadan da MEB ilanı yapabilir. Doğu Akdeniz’in coğrafi yapısının karmaşıklığı nedeniyle sahildar ülkelerin deniz yetki alanlarının sınırlarının çakışmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, söz konusu bölgedeki sahildar devletler bu bölgede yer alan diğer sahildar devletlerle antlaşma yapmadan MEB’lerini tek taraflı olarak ilan ederek ikili antlaşmalar yapmaktadır. Türkiye ve KKTC Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesne(BMDHS) taraf olmamasına rağmen MEB ilan etme hakkına sahiptir.

Dipnot - Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) 1982 III. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre kıyı devletine, kıyıdan başlayarak açık denize doğru en fazla 200 mil kadar uzanan bölgede gerek deniz yatağı altında, gerekse içerisinde bazı egemenlik haklarının tanınmasını içeren bir uluslararası hukuk kavramıdır.
Münhasır Ekonomik Bölge ilan eden devlet, bu bölgede deniz yatağında ve deniz yatağı altında bulunan canlı ve cansız doğal kaynakların aranması,işletilmesi, korunması ve yönetimi konusunda münhasır haklar elde eder. Ayrıca bu bölgede kıyı devletinin, yapay adalar, tesisler ve yapılar kurma ve kullanma, bölgesel araştırmalar yapma, deniz çevresini koruma ve gözetme, gümrük, maliye, sağlık ve göçle ilgili düzenlemeler yapma hakkı gibi bu bölge üzerinde birçok hakkı vardır.


Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli

Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek