Ismarlama harita: Sevilla Haritası.

Sevilla Haritası nedir?

Seville Haritası; Yunanistan'ın, ada parçalarını "ana kara" gibi varsayarak Girit, Kaşot, Çoban, Rodos, Meis hattını ilgili kıyı kabul ederek GKRY ile birlikte Türkiye ve KKTC’yi Doğu Akdeniz’den dışlamaya çalışan, hukuki zemini olmayan sanal ortamda çizilmiş hayali bir haritadır.

13 yıl önce Sevilla Üniversitesi'ne hazırlattığı çakma harita ile dünyayı kandırıyor. Doğu Akdeniz’deki gerilim sürerken uluslararası hukuku hiç sayan Yunanistan 13 yıl önce Sevilla Üniversitesi’ne ısmarlama hazırlattığı çakma haritayla dünyayı kandırmaya çalışan Yunanistan, Türkiye'nin kıta sahanlığına saygı duymadığı ve Adalar ile Meis'le ilgili haksız, hukuksuz, maximalist talebinden vazgeçmediği sürece bu gerginlik bitmez.

Yunanistan ve GKRY tarafından "Avrupa Birliği'nin (AB) Doğu Akdeniz'deki sınırları" olarak dayatılmaya çalışılan Sevilla haritası, esasen Türkiye'yi Antalya Körfezi ve çevresinden ibaret dar bir deniz alanına hapsederek izole etme hayallerinin temel araçlarından biri olarak kullanılıyor.

ABD'nin Ankara Büyükelçiliği tarafından dün "hukuki bağlayıcığılığı" olmadığına dikkati çekilen haritanın, aynı zamanda yakın zamanda AB yetkilileri tarafından da "resmi bir hükmü" olmadığı belirtilmişti. AB böyle açıklamalar yapsa da çeşitli haritalandırmalarda bu haritayı kullanıyor. Deniz yetki sınırlaması, uydularla ilgili harita değerlendirmesi ve benzeri şeylerde hep Sevilla Haritası'nın belirlediği yerler çizilmiş oluyor. Yunanistan da bunu kullanıyor.

Sevilla Haritası'nın özelliğinin, Yunanistan'ın Ege'de ileri sürdüğü tezlere karşılık Türkiye'yi denizsiz bırakmaya yönelik bir stratejisi. Bu strateji Yunanistan'ın Megali İdea'sı bağlamında aşamalı genişleme çalışmalarının bir parçasıdır.

Haritayı çizen işgali itiraf etti: Yunanistan’nın “Türkiyesiz Akdeniz/Ege projesi”nin temel dayanağı olan Sevilla Haritası, Prof. Juan Luis Suarez de Vivero ve Juan Carlos Rodríguez Mateos’un çalışmaları sonucu ortaya çıktı. Vivero bile daha sonra yazdığı makalede Türkiye’nin bu haritaya rıza göstermeyeceğini itiraf etti: Türkiye’nin deniz yetki alanının çok küçük kaldığını, bunun da ekonomik ve jeopolitik sorunlar yaratacağını görürüz.

Ancak, Yunanistan ve GKRY ikilisi ile AB'yle irtibatlı çeşitli kaynaklar, resmi bir niteliği bulunmayan Sevilla haritasına kaynaklarında yer vermeye devam ediyor.
Sevilla Haritası 2007'de İspanya'nın Sevilla Üniversitesi beşeri denizcilik coğrafyası alanında uzman Prof. Juan Luis Suarez de Vivero tarafından hazırlandı. Üniversitenin adıyla anılan bu haritada Vivero, Doğ Akdeniz'deki deniz yetki alanlarını gösteriyor. Vivero, haritada kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeyi kapsayan deniz yetki alanlarını tamamen "ortay hat" hesabına göre çiziyor. Buna göre, bölgede istisnasız tüm adalara aynı ana karalar gibi "tam etki" verilmesi öngörülüyor.
Tamamen matematiksel bir hesapla çizilen haritaya göre, Doğu Akdeniz'de Yunan kıta sahanlığı, Meis adasından Mısır'a doğru Doğu Akdeniz'in ortasına kadar iniyor. Kıbrıs adasına da aynı şekilde ortay hat hesabıyla tanınan deniz alanları da işin içine girince Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki yetki alanı yalnızca Antalya Körfezi açıklarında küçük bir alan olarak gösteriliyor.

Meis'e "tam etki" tanınması halinde Türkiye'nin güney kıyısına adeta bitişik bu ada kendi boyutunun 4 bin katı, yani yaklaşık 40 bin kilometrekare büyüklüğünde bir deniz yetki alanıyla Türkiye'nin oldukça uzun kıyı projeksiyonunu kesiyor.

Türkiye ise yüz ölçümü 10 kilometrekare olan, Anadolu'ya 2 kilometre, Yunan ana karasına ise 580 kilometre uzaklıkta bulunan bir adanın 40 bin kilometrekare genişliğinde kıta sahanlığı alanı yaratmasının rasyonel ve uluslararası hukuka uygun bir tez olmadığını vurgulayarak bu iddiaları reddederken, Türkiye'nin tezlerinin daha geniş alanlarda yankı bulmaya başladığı görülüyor.
Haritayı hazırlayan Vivero'nun da daha sonra kaleme aldığı bir makalede, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ihtilafın çok eski olduğuna dikkati çekerek, "Ege Denizi'nde ortay hat hesaplaması Türkiye kıyılarına çok yakın olup komşu Yunanistan'a çok büyük bir deniz yetki alanı bırakmaktadır. Doğu Akdeniz'de de Kıbrıs'ı da denkleme kattığımızda Türkiye'nin deniz yetki alanının çok küçük kaldığını, bunun da ekonomik ve jeopolitik sorunlar yaratacağını görürüz" ifadeleriyle, haritanın sahadaki durumu yansıtmadığını kabul ettiği görülüyor.

Sevilla haritasının esasen tek taraflı olarak yapılan akademik bir çalışma niteliği taşıyor. Haritanın deniz sınırlandırmasına tek taraflı yaklaştığını söyleyebilirim; Sınırlandırmalara iki ya da çok taraflı olarak yaklaşılır ve deniz hukuku kuralları bu manada oluşturulmuştur. Devletler kendilerine deniz hukukunun verdiği yetkiye istinaden sınırlarını belirler. Ancak özellikle yarı kapalı ve kapalı deniz alanlarında bu sınırlar başka bir devletin sınırlarıyla çakışabilir. Doğu Akdeniz böyle bir deniz alanıdır. Bu bölgede denize kıyısı olan bütün devletlerin deniz yetki alanları birbiriyle kesişecektir. Vivero'nun da daha sonraki yayınında ilk haritası olan Sevilla haritası Tek taraflı olduğu için ön plana alınmayacak kadar değersiz bir çalışma.

1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne (BMDHS) atıfta bulunan birçok ülke tarafından "Deniz Hukuku Anayasası" olarak görüldüğü, sözleşmenin her adanın kara suları olduğunu ve sosyal yaşam olması halinde kıta sahanlığı ve MEB'i bulunduğunu öngördüğünü ve Meis'e baktığımızda adada sosyal yaşam bulunduğunu görüyoruz. Dolayısıyla Yunanistan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne taraf olduğu için Meis'in kıta sahanlığı ve MEB'i bulunduğunu iddia ediyor. Ancak aynı sözleşme Hakkaniyet, orantılılık, kapatmama ve coğrafyanın üstünlüğü yani KITA ANAKARALAR başta olmak üzere Uluslararası Deniz Hukukunun temel prensiplerini savunuyor. Aynı zamanda hakkaniyet ölçüsünü ön planda tutan birçok yargı kararı bulunuyor.

Yargı kararlarının onlarca Meis adası durumunda olduğu gibi ana karaya uzak ve özellikle ters tarafta sorun teşkil eden karşı kıyaya yakın adalar söz konusu olduğunda, adaları hakkaniyet ilkesi çerçevesinde dikkate almadığına dikkati çekiyor.

Sevilla haritası, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin bir normunu dikkate alıyor, diğerini almıyor. Uluslararası Adalet Divanının vermiş olduğu kararları göz ardı ediyor. Türkiye'nin tabi olduğu hukuku yok sayıyor. Bu yönden gayrimeşru bir harita. Türkiye Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine taraf olmadığı, bu nedenle sözleşmenin de Türkiye'ye yükümlülük getiremeyeceğini belirtmek isterim.

Türkiye'nin 1982 öncesi deniz hukukuna tabi tutulabilineceğine, Ege ve Doğu Akdeniz gibi özel durum arz eden denizlerde adaların hiçbir şekilde deniz yetki alanlarının olamayacağını, Uluslararası Adalet Divanının vermiş olduğu kararları hakkaniyet ölçüsünü ön planda tutan birçok yargı kararı olduğunu savunuyor.

Dip Not: Yunanistan;
Girit, Kaşot, Çoban, Rodos, Meis hattını ilgili kıyı kabul ederek Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den dışlamaya çalışmakta, GKRY ile birlikte ortay hatları esas alıp bunları hakkaniyete uygun hale getirmekten kaçınarak Türkiye’ye sadece Antalya Körfezi ile sınırlı çok az bir kıta sahanlığı ve MEB alanı bırakmaya yönelik hareket etmektedir. Bu tutum ilgili uluslararası hukuk normları ile bağdaşmamaktadır ve hukuki mesnetten yoksundur. Bu yaklaşımın gerekçeleri ise şu şekildedir;
Öncelikle söz konusu Adalar Yunan ana karası ile Anadolu kıyıları arasında çizilen ortay hatta bakarak “Ters Tarafta” yer alan adalar olduklarından, sınırlandırma konusunda kıyı oluşturamaz ve karasuları dışında kıta sahanlığına sahip olamaz. Bu husus Uluslararası Hakem Mahkemesi’nin İngiltere ile Fransa arasındaki Kanal kıta sahanlığı uyuşmazlığında açıkça belirtilmektedir. Bu kapsamda Girit, Kaşot, Çoban, Rodos ve Meis Adalarının bir hatla birleştirilerek Yunanistan için Türkiye’nin sınırlandırma bölgesine cepheli ilgili kıyı şeridini ortadan kaldıran yeni bir kıyı oluşturması mümkün değildir.
Herhangi bir sınırlandırma işleminde, aralarından duruma uygun olan prensiplerin seçilebileceği bir hakkaniyet prensipleri listesinin mevcut olduğu ilgili yargı ve hakemlik kararlarından ortaya çıkmaktadır. Kararlardan ön plana çıkarılan prensip “coğrafyanın üstünlüğü” prensibidir. Coğrafya kavramından, iki ülke arasında sınırlandırmaya konu olan alandaki anakara coğrafyası anlaşılır. En önemli coğrafi unsur anakara kıyılarının uzunluğudur. UAD tarafından bu prensip, Kuzey Denizi Davaları kararında, “coğrafyanın yeniden şekillendirilmesi söz konusu olamaz”, İngiltere-Fransa Davası kararında “eşit uzaklık ya da başka herhangi bir sınırlandırma metodunun uygunluğunu coğrafi şartlar belirler” diye karar verilmiştir. 






Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli

Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek