DOĞU AKDENİZ’İN TÜRKİYE VE KKTC İÇİN ÖNEMİ

Türkiye Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka uygun olarak çıkarlarını koruyacak adımlar atma yoluna gitmiştir. Bu adımlar başta Yunanistan ve GKRY olmak üzere kıyıdaş devletlerin ortaya koyduğu saldırgan politikalar neticesinde alınmıştır. Sorunun başlangıcı ise GKRY’nin Doğu Akdeniz Enerji Havzasında tek taraflı olarak münhasır ekonomik bölge ilan etmesi neticesinde gerçekleşmiştir. Bölgede bulunan büyük güçler çerçevesinden Doğu Akdeniz’e bakıldığında Rusya, ABD ve Avrupa Birliği bölgede kendi çıkarları neticesinde yapılanma kurmak istemektedirler.
Bu açıdan Rusya’nın bakış açısı Avrupa Birliği üzerinde kurmuş olduğu enerji tekelinin kırılmasını engellemek ve Avrupa’nın enerji açısından kendisine bağlı kalmasını devam ettirmektir. Avrupa Birliği ise enerjinin siyasi bir argüman olarak kullanılmasından rahatsız olarak bu gücü Rusya’nın elinden almak istemekte enerji güvenliğini sağlamak için de Doğu Akdeniz’de bulunan yeraltı hidrokarbon kaynaklarının en doğudaki üyeleri Yunanistan ve GKRY aracılığıyla kendisine aktarmak istemektedir. Bu sebeple de Yunanistan ve GKRY’nin Doğu Akdeniz Enerji Havzasından en büyük payı almasını sağlamak için onları desteklemekte ve savunmaktadır. 
Yunanistan, AB ve ABD’nin de desteğiyle uluslararası hukuk kurallarını ve içtihadı yok sayarak Türkiye’nin deniz yetki alanlarını gasp etmeye çalışmaktadır. Yunanistan’a paralel olarak ABD ve AB’nin desteğini alan GKRY ise İsrail ile gerçekleştirdiği anlaşmayla çıkarılan kaynakların nakil aşamasında Türkiye’nin deniz yetki alanlarını gasp etmeye çalışmaktadır. Yunanistan ve GKRY kendi hukuka ve içtihada aykırı politikalarının yanı sıra kıyıdaş devletlerle de çeşitli anlaşmalar yaparak Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de kısıtlı bir alana kapatmak istemektedir.
AB’nin Rusya’ya karşı hidrokarbon  kaynakların  güvenliğini sağlaması ve ABD’nin de Rusya’nın ekonomik ve siyasi güç kaybını desteklemesi sebebiyle de bu alanda önemli iki büyük gücün desteğini arkasına almıştır. Türkiye bu alanda gerek uluslararası hukuk kurallarının gerek içtihatta yer alan örnekleri gerek ise kıyıdaş devletler ile anlaşmak suretiyle kendi deniz yetki alanlarını hızlıca belirlemek ve buna da kıyıdaş devletlerin rızası ve iş birliği ile gerçekleştirmek zorundadır. Kıyıdaş devletler ile gergin olan siyasi ilişkilerin yumuşatılıp bir an önce deniz yetki alanları hususunda hamle yapılması Türkiye için kaçınılmaz bir hamledir. 
Türkiye 
Türkiye 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesin’e taraf olmamıştır. Denizler ile ilgili alanları belirleme hususunda Türkiye kendi ilgili mevzuatını esas almakta ve uygulamaları da buna göre gerçekleştirmektedir. Türkiye’nin belirlediği mevzuata göre düzenlemeler 5531 sayılı Karasuları Kanunu ile düzenlenmektedir. Bu kanun ile deniz yetki alanları belirleme yetkisi T.C. Bakanlar Kurulu’na tevdi edilmiştir.
Türkiye Doğu Akdeniz ile ilgili görüşlerini iki farklı uluslararası hukuk kaynağına dayandırmaktadır. Bunlardan ilki uyuşmazlık içerisinde olduğu Yunanistan’ın kabul ettiği Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin ilgili maddeleri gereğince deniz yetki alanları ve münhasır ekonomik bölgenin kıyıdaş devletlerin ortak görüşü ile hakkaniyet çerçevesinde belirlenmesi gerektiğine dair maddesidir. Yunanistan’ın belirlediği deniz yetki alanları hakkaniyet çerçevesine uzak ve dayatmacı bir yapıdadır. Konuyla ilgili Türkiye ile görüşülmemiştir ve ilan ettikleri deniz yetki alanlarına uyulması gerektiği dayatmasındalardır.
İkinci olarak Türkiye’nin tezi Akdeniz’in statüsü ile ilgili tespite dayanmaktadır. 1982-1985 yılları arasında Libya ile Malta arasındaki uyuşmazlık sonucunda Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği karar ile Akdeniz yarı kapalı bir deniz olarak kabul edilmiştir. Deniz yetki alanları belirlenirken, adalara kısıtlı bir yetki alanı tanınmakta çoğunlukla da yetki alanı tanınmamaktadır. Türkiye bu açıdan da içtihadı esas alarak Yunanistan’ın tezinin uluslararası hukuka aykırılığını bir kez daha ispatlamaktadır.
Türkiye Doğu Akdeniz’de tüm kıyıdaş devletlerin hakkaniyet ilkesi çerçevesinde adil bir paylaşım gerçekleştirmesi gerekliliğini savunmaktadır. Bu durum tüm devletler için avantaj sağlamak ile birlikte karşılıklı anlaşmazlık ve çatışmaları da asgariye indirecek bir yöntemdir. 
KKTC
KKTC 2002 yılında Bakanlar Kurulu tarafından aldığı karar ile karasularını 12 deniz mili olarak belirlemiş buna ek olarak da Kıbrıs Adası açıklarında keşfedilen tüm kaynakların yarısının kendisine ait olduğunu ilan etmiştir. Bu ilan ile birlikte de KKTC, GKRY’ye yaptığı çağrıda yeraltı hidrokarbon kaynakları ve Kıbrıs Adası çevresinde çıkarılacak tüm kaynaklar ile ilgili görüşmelere davet edilmesi
gerektiğini bildirmiştir.
KKTC, GKRY’ye belirttiği bu görüşü aynı zamanda GKRY ile arama ve sondaj çalışmaları yürüten veya yürütme ihtimali olan tüm şirketlere de ayrıca iletmiştir. Buna ek olarak da kendi yetki alanlarındaki arama ve sondaj çalışmaları için de Türkiye ile anlaşmış, münhasır ekonomik bölgeleri içerisindeki 7 denizalanı ve 2 kara alanı için de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na ruhsat vermiştir (TPAO, 2022).
KKTC’nin deniz yetki alanları ile ilgili savı Kıbrıs adası üzerinde, etrafında çıkarılan veya çıkarılacak olan tüm yeraltı kaynaklarının yarısının KKTC’nin hakkı olduğu üzerine kurulmaktadır. GKRY adanın tek hâkimi olmadığından, adada yaşayan Türk vatandaşlarının dolayısıyla da KKTC’nin adanın zenginlikleri üzerinde hakları
olmasından ötürü savı da sağlam temellere dayanmaktadır. Bununla birlikte Avrupa Birliği yeraltı hidrokarbon kaynaklarının bölüşmek istemediğinden ötürü de GKRY’nin iddialarını doğrudan destekleme yoluna gitmektedir.
GKRY
GKRY ne askeri ne ekonomik güç bakımından Türkiye’ye eşdeğer bir ülke olmadığından yaşanan uyuşmazlıklar/sorunlar Avrupa Birliği üzerinden çözülmeye çalışılmaktadır. Kendisini devlet olarak Kıbrıs adasının tek temsilcisi olarak gören GKRY bu minvalde KKTC’nin ve Kıbrıslı Türklerin haklarını da göz ardı etmektedir. Buna ek olarak Avrupa Birliği, aynen Yunanistan’a yaptığı gibi GKRY’ye de destek vererek enerji güvenliği hususunda kendisini garanti altına almak istemekte bunu gerçekleştirirken de Türkiye’nin haklarını yok saymakta bir beis görmemektedir.
GKRY, Yunanistan ve Avrupa Birliği’nin görüşlerine paralel olarak Yunan kıta sahanlığının adalardan başlaması gerektiğini savunmaktadır. Kıbrıs adası açıklarında bulunan hidrokarbon kaynaklarının tamamının da kendisine ait olduğu iddiasında olan GKRY, bu iddialarını güçlendirmek, Türkiye’yi bu alandaki yeraltı kaynaklarından maruz bırakmak istemektedir.
Son olarak GKRY, ekonomik ve askerî açıdan boy ölçüşemeyeceğinden dolayı Türkiye’ye karşı ortak bir cephe kurmak amacıyla Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun oluşmasına destek vermiştir. Kıbrıs, Mısır, Fransa, Yunanistan, İtalya, Ürdün ve Filistin’in üye olduğu forum Ocak 2022 tarihinde ilan edilmiştir. Ardından da 22 Eylül 2022 tarihinde devletler nezdinde resmiyete kavuşmuştur.
GKRY’nin amacı AB’ye paralel olarak Doğu Akdeniz’de bulunan yeraltı kaynaklarının önemli bir kısmını bünyesinde barındırmak, bunu Birleşmiş Milletler ve diğer kıyıdaş devletler nezdinde meşrulaştırmak aynı zamanda da Türkiye’nin hidrokarbon kaynaklarından faydalanmasını engellemektir.
Yunanistan 
Yunanistan da aynı GKRY gibi askeri ve ekonomik güç bakımından Türkiye ile boy ölçüşecek düzeyde olmamasından mütevellit sorunları Avrupa Birliği nezdinde çözme yoluna gitmektedir. Yunanistan’ın münhasır ekonomik bölge ve deniz yetki alanlarını adalardan başlatması daha öncede belirtildiği gibi hem sözleşmelere hem de örf ve adet hukukuna tamamen aykırı bir yaklaşımdır. Bununla birlikte Avrupa Birliği enerji güvenliğini sağlamak, Rusya’ya olan bağımlılığını yok etmek amacıyla Yunanistan ve GKRY’nin tezlerini desteklemektedir. 

Comments

Popular posts from this blog

Yunan’ın Türk Korkusuyla Giriştiği İtalya ve Mısır Anlaşmalarındaki Hüsranı

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve GKRY ile müzakere edeceği bir konu yoktur.

Türkiye - Libya MEB Sınırlandırma Anlaşması Ve Önemi