Doğu Akdeniz ve Kıbrıs, Türkiye Ekseninde Doğal Gaz Politikaları

Ekonomik istikrar için enerji güvenliğinin sağlanması günümüzde her devletin öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır. Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgaz rezervleri de bu bağlamda bölgede yeni bir mücadele alanı ortaya çıkarmaktadır. GKRY, İsrail, Lübnan ve Mısır’ın tartışmalı münhasır ekonomik bölgelerinde keşfedilen doğalgaz kaynakları, bu kaynakların paylaşımını ve tüketiciye ulaştırılmasını yeniden gündeme taşımıştır.
Bu noktada bölge ülkelerinin konumu ve Kıbrıs meselesi göz önüne alındığında Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının önemi ve bölge ülkeleriyle ilişkiler daha fazla ön plana çıkmaktadır. Son dönemde bu yönleriyle gündeme gelen Doğu Akdeniz doğalgaz kaynakları bir taraftan yeni doğalgaz antlaşmalarını zorunlu kılarken, diğer taraftan bazı bölge ülkelerinin kendi aralarında daha fazla iş birliği yapmasına yol açmaktadır.
Doğu Akdeniz’de bulunan hidrokarbon rezervlerinin ön plana çıkmasında en önemli dönüm noktası ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin 2010 yılında yayınladığı rapor neticesinde gerçekleşmiştir. Rapor Levant Havzası’nda petrol ve doğalgaz potansiyeline ilişkin çalışmaları içermektedir.
Doğu Akdeniz bölgesinde dört temel enerji sahasından söz etmek mümkündür. Bunlar; Kıbrıs Adası’nın güneyindeki Afrodit sahası, Kıbrıs Adası ile İsrail arasında bulunan Leviathan sahası, Mısır’ın kuzeyinde yer alan Nil sahası ve Kıbrıs Adası ile Girit Adası’nın güneydoğusunda kalan Heredot sahasıdır. Özellikle bu alandaki tartışmalar, yukarıda da bahsi geçen, 2010 yılında yayınlanan ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin raporundan sonra daha da artmıştır. Yukarıdaki bahsi geçen sahalar ile bölgede toplamda 10 trilyon m 3’ lük doğalgaz olduğu tahmini yapılmaktadır. Buna karşın şu ana kadar ispatlanmış olan kaynak 2 trilyon m 3 civarıdır. 
ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin Nil Deltası Havzası ve Levant Havzasını kapsayan çalışmaları Doğu Akdeniz’de toplamda teknik olarak çıkarılması mümkün fakat henüz keşfedilmemiş 12,5 milyar varil petrol (doğal gaz sıvıları dahil) ve yaklaşık 10 trilyon metreküp doğal gaz olduğunu öngörmekteydi.
Bu rakamlar “mean”, yani aritmetik ortalama sonuçlarını içermektedir. %10, %90 ve %50 olasılıklar dahilindeki rakamlar da her bir çalışmada yer almaktadır. Analistler tarafından genelde aritmetik ortalama rakamları telaffuz edilir.
Bu iştah kabartan rakamları ve kapsadıkları alanları gösteren ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi haritalarını Doğu Akdeniz gazı konusunda yapılan hemen hemen her sunumda ve detaylı çalışmada görmüşünüzdür.
Aynı ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi, 8 Temmuz 2021 tarihinde Doğu Akdeniz havzasını kapsayan yeni bir çalışma daha doğrusu güncelleme yayınladı. Bu güncellemede ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi, Doğu Akdeniz havzasında teknik olarak çıkarılması mümkün fakat henüz keşfedilmemiş petrol ve gaz varlığını (aritmetik ortalama) doğal gaz için 8,1 trilyon metreküp petrol içinse (doğal gaz sıvıları dahil) 3,1 milyar varil olarak verdi.
Var olan kaynaklar ve ülkelerin mevcut olan doğal gaz ihtiyacı bölgeyi daha da karmaşık hale getirmektedir. Bölge paydaşları bu doğal gaz potansiyelini önemli bir ekonomik katkı olarak görmekte ve değerlendirmektedir. Bu kapsamda Türkiye için de doğal gaz bazlı cari açık sorunu yaşandığı göz önüne alındığında oldukça kritik ve stratejik bir kaynak olarak değerlendirmek doğru olacaktır.
Bir doğalgaz kaynağının işletilmesi ve yatırım yapılması için temel koşul tüketim pazarına olan mesafesidir. Bu durum maliyetleri azaltmakta ve ekonomik değerlendirmeleri de olumluya çevirmektedir. Aynı zamanda nakil bölgelerinin güvenliği de bir başka sorundur. Bu durumda bölgesel istikrarsızlık gibi sorunlarda doğal gaz kaynaklarına ulaşımı etkilemekte ve projelerin nihayete ermesi sürecini uzatmaktadır.
Bu durumda Doğu Akdeniz özelinde baktığımızda ise bulunabilecek potansiyel kaynakların ana müşteri potansiyelini oluşturan Avrupa’ya aktarımı elverişli görülmektedir. Doğu Akdeniz doğalgazının piyasaya ulaşımı ve paraya çevrilmesi konusunda birtakım senaryolar bulunmaktadır;
Bunlar Vassilikos bölgesine İsrail ve GKRY ortaklığında bir LNG terminali inşası, İsrail’de bulunan Eilat LNG tesisinin inşası ve kullanılması, EastMed boru hattı projesinin gerçekleştirilmesi, KKTC üzerinden Türkiye’ye boru hattı çekilmesi ve BOTAŞ hattına bağlanması, Kıbrıs’tan geçirilmeden denizaltından Ceyhan terminaline sevk edilmesi, deniz altından boru hattı ile Mısır’da atıl bulunan Idku ve Demietta LNG terminallerine yönlendirilmesi, sıkıştırılmış doğalgaz olarak CNG tankerleri ile ticaretinin gerçekleştirilmesi.
Türkiye’nin önceliklerinden biri doğal gaz kaynaklarının kullanımında verimliliği ve tasarrufu arttırmaktır. Bununla birlikte yeni teknolojilerle de doğal gaz üretimini çeşitlendirmek istemektedir. Doğal gaz kaynaklarının arzının arttırılması ile sürdürülebilirliğin sağlanması da hedefler arasındadır. Türkiye aynı zamanda bulunduğu jeostratejik konumu da kullanarak Orta Asya -Kafkaslar ve Ortadoğu bölgesinde bulunan doğal gaz kaynaklarının taşınmasında doğal gaz ticaret merkezi rolü üstlenmek istemektedir. 
Doğu Akdeniz konusunda bölgesel rekabetin giderek artarak devam edeceği aşikârdır. Buna karşın adil ve çözüm odaklı geliştirilecek siyasetin iş birliklerini de destekleyeceği düşünüldüğünde daha kazançlı sonuçlara yol açacağı görülmektedir. Bununla birlikte Türkiye ve KKTC’yi denklem dışında bırakmak isteyen devletlerin veya ittifakların da var olduğu görülmektedir. Buna karşın, yukarıda da bahsi geçtiği gibi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz meselesini stratejik bir önemde görmesi için birçok neden bulunmaktadır. Başlıca olarak bunun için münhasır ekonomik bölgenin korunması, doğal gaz kaynaklarına ulaşım, enerji kaynaklarının güvenliği, enerji kaynaklı cari açığı azaltabilecek potansiyelin bulunması gibi nedenler sıralanabilmektedir. 
Doğu Akdeniz’de bulunan hidrokarbon rezervlerinin ön plana çıkmasında en önemli dönüm noktası ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin yayınladığı rapor neticesinde gerçekleşmiştir. Raporun bulguları sonucunda ise bölgedeki potansiyeli ekonomik katma değere dönüştürebilmek gerek bölge içi gerek bölge dışı ülkelerin öncelikli amaçlarından biri haline gelmiştir. Bunun sonucunda da bu bölgeye yönelik farklı planların farklı devletlerce uygulamaya konulduğu görülmektedir. Yaşanan rekabet ve pay alma süreci halen devam etmekte olup bu kapsamda menfaatlerin korunması öncelikli hedefe haline gelmiştir. 
Son durumda Doğu Akdeniz sorununda iki bloklu bir yapıdan söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki Türkiye’nin öncülüğünde oluşan Türkiye-KKTC ve Libya bloğu olarak görülürken diğeri de Yunanistan- GKRY- Mısır ve İsrail’dir. Buna karşın oluşan blokların ne kadar süre bu şekilde devam edebileceği ve dayanışma gösterebilecekleri konusu belirsizdir. Özellikle Doğu Akdeniz gazının Türkiye olmadan çıkarılma durumunda artan maliyetleri ve finansman zorlukları bu blokta çatlama yaratabilme potansiyeline sahiptir. Aynı zamanda Türkiye’nin bölgede adil ve herkesin kazanacağı bir anlaşma öneriyor olması da önem taşımaktadır. Mısır ile ilişkilerin düzelme sürecine girmesinin Doğu Akdeniz’deki soruna da olumlu bir etki yapacağı düşünülmektedir. Bu durumda daha kazançlı ve efektif çözümlere ulaşmak da mümkün bir hale gelecektir.
Sonuç olarak KKTC ve Türkiye’nin bölgesel hak ve menfaatlerinin korunması politikasının agresif ve bölgeyi gerginleştiren bir politika olmadığı da vurgulanmalıdır. Burada asli olan durum haklara riayet gösterilmesi ve adil bir paylaşımın uygulanmasıdır. Bunun gerçekleşmesi bölgede daha uzun ve kalıcı temellere dayanan istikrarlı bir barış ortamına ve iş birliğine yol açacaktır.




Comments

Popular posts from this blog

KKTC’nin ve/veya “Kıbrıs Türk Devleti”nin Doğu Akdeniz'de ruhsat sahaları

Türkiye ve KKTC, BMDHS taraf olmamasına rağmen Münhasır Ekonomik Bölge ilan etme hakkına sahiptir.

Doğal Gaz Kaynakları ve Transfer Rotaları Bağlamında Doğu Akdeniz