İsrail-Mısır Doğalgaz Anlaşması ve Türkiye'nin Avrupa Gaz Arz Haritasındaki Değişen Yeri.
İsrail ve Mısır arasında 2040 yılına kadar yaklaşık 130 milyar metreküpü kapsayan uzun vadeli doğalgaz anlaşması, Doğu Akdeniz'in enerji dinamiklerini başlangıçta tahmin edilenden daha temel bir şekilde yeniden şekillendirmiş gibi görünüyor. Kahire'nin anlaşmanın "tamamen ticari" olduğunu tekrar tekrar vurgulaması dikkat çekici. Bu, anlaşmanın sembolizm veya jeopolitik uyumdan ziyade fiyat öngörülebilirliği, altyapı kullanımı ve zamanlama gibi somut ekonomik parametrelere dayandığını gösteriyor.
Bu bağlamda, Mısır'ın yerli gaz üretimindeki kademeli düşüş ve hızla artan iç tüketim, ülkeyi sadece bir transit ve sıvılaştırma merkezinden fiili bir bölgesel tüketim merkezine dönüştürüyor. Bu eğilim, Mısır'da giderek daha belirgin bir gaz arz açığına işaret ediyor ve İsrail gazının sadece ihracat ve LNG yeniden ihracatı için değil, aynı zamanda Mısır'ın artan iç talebini karşılamak için de stratejik önem kazandığını vurguluyor. Bu perspektiften bakıldığında, EastMed Boru Hattı'nın ekonomik gerekçesi giderek daha kırılgan görünüyor. Aynı zamanda, Türkiye -büyük ölçüde yeni büyük projelerden ziyade zaten sahip olduğu altyapı nedeniyle- AB'nin gaz arzı bulmacasının daha merkezi bir parçası gibi görünmeye başlıyor.
1. EastMed Boru Hattı: Büyük Hedefler, Zayıf Ekonomi
EastMed Boru Hattı, İsrail ve Kıbrıs açık deniz gazının Yunanistan üzerinden Avrupa'ya doğrudan ulaşması için tasarlandı. Kağıt üzerinde etkileyici bir proje: yaklaşık 1900 kilometre uzunluğunda ve yılda yaklaşık 10 milyar metreküp kapasiteye sahip. Ancak pratikte, neredeyse ilk günden beri siyasi ve ekonomik zorluklarla karşılaştı ve ABD tarafindan veto edildi.
Üç sorun öne çıkıyor.
Birincisi, maliyet. Bu kadar uzun mesafelerde derin su inşaatı pahalıdır ve teknik zorluklar önemsiz değildir.
İkincisi, zamanlama. En iyimser senaryolar bile ticari işletmeyi 2028 veya sonrasına erteliyor ki bu, 2021'den beri hızla değişen bir pazarda önemli bir durum.
Üçüncüsü ve muhtemelen en önemlisi, uzun vadeli, banka kredisi verilebilir gaz hacimleri konusunda hiçbir zaman tam bir netlik olmadı.
Leviathan gazının önemli bir kısmının Mısır ile uzun vadeli, sabit fiyatlı sözleşmelere yönlendirilmesi kararı bu sorunu daha da keskinleştiriyor. Garantili arz olmadan finansman zorlaşıyor. EastMed teknik düzeyde hala çalışıyor, ancak ticari olarak giderek bir soruna çözüm arayan bir çözüm gibi görünüyor.
2. Mısır Modeli: LNG Neden Kazanmaya Devam Ediyor?
İsrail-Mısır anlaşması, sektördeki birçok kişinin zaten şüphelendiği şeyi pekiştiriyor: işler kızıştığında, Mısır merkezli LNG rotası daha kolay işliyor. Mevcut boru hatları İsrail sahalarını Mısır'a bağlıyor ve IDKU ve Damietta LNG tesisleri zaten orada.
Bu kurulum, gazın hızlı bir şekilde paraya dönüştürülmesini, fiyat sinyallerine bağlı olarak farklı pazarlara sevk edilmesini ve talep değişirse yeniden yönlendirilmesini sağlıyor. Ayrıca, hacimlerin tek bir koridora veya müşteri tabanına kilitlenmesini de önler. Portföy oyuncuları ve kredi verenler için bu esneklik önemlidir. Akdeniz boyunca uzanan sıfırdan bir boru hattına kıyasla, Mısır LNG seçeneği daha az riskli ve açıkçası daha pratik görünüyor.
3. AB Gaz Denkleminde Türkiye: Bir Transit Ülkeden Daha Fazlası
Yıllarca Türkiye, esas olarak bir transit güzergahı olarak tanımlandı. Bu tanım artık eksik gibi görünüyor. Türkiye'nin bugün işlettiği şey, birden fazla giriş noktası ve seçeneğe sahip katmanlı bir gaz sistemidir.
Azerbaycan, Rusya ve İran'dan boru hattı ithalatı geliyor. LNG, Marmara Ereğlisi, Aliağa, Dörtyol ve Saros'taki terminallerden geliyor. Silivri ve Tuz Gölü'ndeki depolama, mevsimsel ve operasyonel esneklik sağlıyor. Bunların hiçbiri teorik değil; günlük olarak kullanılıyor.
AB'nin bakış açısından, Türkiye'nin önemi gazın nereden geldiğinden ziyade, nasıl sorunsuz bir şekilde emilebileceği, dengelenebileceği ve yeniden yönlendirilebileceğinde yatıyor. Özellikle Güneydoğu Avrupa ve Balkanlar için, Türkiye üzerinden erişim, sessizce isteğe bağlı olmaktan ziyade vazgeçilmez hale geldi.
4. Karadeniz Gazı: Sessizce Dengeyi Değiştiriyor
Türkiye'nin Karadeniz'deki Sakarya sahasından üretimi, tek başına Avrupa için oyun değiştirici bir unsur değil. Hacimler ihracat için değil. Yine de, dolaylı etkiler hafife alınmamalıdır.
Yerli üretim, Türkiye'nin kendi ithalat ihtiyaçlarını azaltır; bu da boru hatlarında ve LNG terminallerinde yer açar. Bu yedek kapasite daha sonra, piyasa koşulları izin verdiğinde batıya doğru akışlar da dahil olmak üzere daha esnek bir şekilde kullanılabilir. Bu anlamda, Karadeniz gazı, AB sınırını asla geçmese bile, Türkiye'nin bölgesel bir denge noktası olarak rolünü güçlendirir.
5. Türkmen Gazı: Eski Bir Fikir Yeniden Gündemde
Türkmenistan uzun zamandır Avrupa'ya potansiyel bir tedarikçi olarak anılıyor, genellikle bir dizi engel de beraberinde geliyor. Ancak son zamanlarda, Türkmen gazının Azerbaycan ve Türkiye üzerinden yönlendirilmesi fikri daha ciddi bir şekilde yeniden gündeme geldi.
Çekiciliği açık. Türkmen gazı, Rusya'dan uzaklaşarak arzı çeşitlendirecek, TANAP gibi mevcut altyapıya uyacak ve derin deniz projelerinin maliyetinden ve siyasi hassasiyetinden kaçınacaktır. Bu hızlı bir çözüm değil ve birçok sorun devam ediyor, ancak EastMed ile karşılaştırıldığında, Güney Gaz Koridoru'nun genişletilmesi için daha ölçeklenebilir ve gerçekçi bir yol sunuyor.
6. Yeni LNG Terminalleri: Geçici Çözümden Stratejiye
Türkiye'nin iki ek LNG terminali planı, zihniyet değişikliğine işaret ediyor. LNG artık acil durum alternatifi veya geçici bir köprü olarak ele alınmıyor. Sistemin kalıcı bir parçası haline geliyor.
İnşa edildikten sonra, bu terminaller Türkiye'nin LNG ithalat kapasitesini birçok önde gelen AB ülkesiyle aynı seviyeye getirecektir. Daha da önemlisi, Türkiye'nin spot kargoları işleme, portföyleri yönetme ve sıkışık dönemlerde gazı yeniden ihraç etme yeteneğini geliştirecektir. Model, Mısır'ın LNG yaklaşımına benziyor, ancak Avrupa talep merkezlerine coğrafi olarak daha yakın olma avantajına sahip.
7. Almanya'nın Politika Sinyali: Esneklik Önemlidir
Almanya'nın son enerji tercihleri, bu daha geniş değişimin neden gerçekleştiğini açıklamaya yardımcı oluyor. Berlin, yüzer LNG ünitelerine (FSRU), hızlı LNG terminallerine ve ayarlamaya olanak tanıyan sözleşmelere odaklanmıştır. Ayrıca, daha sonra hidrojene dönüştürülebilecek altyapıya da açık bir vurgu yapılmaktadır.
Bu sadece bir Alman hikayesi değil. Tek yönlü mega projeler yerine modüler, uyarlanabilir sistemlere yönelik daha geniş bir AB tercihini yansıtmaktadır. Bu anlamda, Almanya'nın yaklaşımı, Türkiye ve Mısır'da ortaya çıkan modelleri dolaylı olarak doğrularken, EastMed gibi projelerin katı yapısını da ortaya koymaktadır.
Sonuç: Türkiye'nin Avrupa'nın Yeni Gaz Coğrafyasındaki Yeri
İsrail-Mısır anlaşması, Doğu Akdeniz gazının küresel pazarlara ulaşma şeklini değiştirdi. Bu yeni düzenleme kapsamında Mısır, bölge için LNG geçiş kapısı rolünü pekiştirdi. Karadeniz üretimi, potansiyel Türkmenistan girişleri ve genişleyen LNG kapasitesiyle desteklenen Türkiye, Avrupa'nın en esnek entegrasyon platformlarından biri haline geliyor.
Giderek daha da netleşen şey, Avrupa'nın gaz güvenliği çerçevesinin, çok kaynaklı, uyarlanabilir ve zaman içinde dönüştürülebilir sistemler etrafında inşa edildiğidir. Bu çerçevede, Türkiye'nin rolü artık marjinal değil. Giderek yapısal bir önem kazanıyor ve muhtemelen öyle kalmaya devam edecek.

Comments
Post a Comment