Doğu Akdeniz’in petrol ve doğal gaz potansiyeli

Petrol ve doğal gaz yataklarının oluşumu hakkındaki bilgiler bu fosil enerji türüne olan büyük ilgiye bağlı olarak yapılmış çok sayıdaki çalışmanın sonucunda ortaya çıkmış olan bilgiler ile güçlenmiştir. Sonuçta ortaya çok geniş kabul gören oluşum modelleri çıkmıştır. Bu modellerden hareketle karalarda ve denizlerde petrol ve doğal gaz üretilmesine elverişli olan yerlerin giderek daha büyük bir başarı ile belirlenmesi olanaklı olmuştur.

Doğu Akdeniz’e bu gözle bakıldığında en olumlu koşulların Doğu Akdeniz’in güneydoğu köşesinde var olduğu görülmektedir. Zaten günümüze kadar belirlenmiş olan gaz sahalarının tümü de o bölgede yer almaktadır.

Doğu Akdeniz’in tabanında dikkati çeken jeolojik yapıların başında Akdeniz Sırtı olarak adlandırılan bir kuşak yer almaktadır. Bu kuşak kabaca İtalyan çizmesinin güney ucu ile Kıbrıs adasının yakın batısı arasında uzanan, güney ve kuzeyinde yer alan derin deniz alanlarına göre göreceli yüksek olan bir deniz altı sırtıdır. 

Bu sırt, büyük bölümünde çok sayıda, deniz tabanı ile düşük açı yapan konuma sahip olan faylar ile parçalanmıştır. Akdeniz’in bu bölümünde söz konusu sırtın kuzeyinde Girit ve Rodos adalarının yakın güneyinden geçerek Anadolu’nun güneybatı ucuna varan bir derin çukurluklar dizisi yer almaktadır. 

Jeolojik bakımdan ayırtman özelliklere sahip olan diğer bir büyük alan ise Mısır’ın kıyılarından başlayıp, Nil ırmağının deltasını da içeren, kuzeyde Kıbrıs adasına yaklaşan, doğuda ise Akdeniz’in sınırlarına ulaşan geniş bir bölgeyi kapsamaktadır. Eldeki verilere göre hidrokarbon yatakları bulundurma bakımından en olumlu koşullara da bu bölge sahiptir.  Bu koşullar hidrokarbonların oluşması için kaynak kaya özelliği taşıyan organik gereç bakımından zengin jeolojik birimlerin varlığı, bu oluşuma el verecek ölçüde ısı ve basınç koşullarının, yani genelde kalın bir çökel örtüsünün varlığı, oluşan sıvı/gazın içinde depolanabileceği gözenekli bir jeolojik ortamın varlığı ve bu ortama göç edecek sıvı/gazın orada hapsolması için yalıtım sağlayacak bir yapının varlığı olarak özetlenebilir. 

Akdeniz Sırtı bu özellikler bakımından değerlendirildiğinde, bu sırt kuşağının Akdeniz’in güneydoğu köşesi kadar olumlu koşullara sahip olmadığı görülmektedir. Olumsuzlukların en başında, sırtın çok sayıda fay ile parçalanmış olması nedeniyle büyük yatakların oluşması için gerekli geniş bir bölgeden sıvı/gaz göçüne el vermemiş olması gösterilebilir. Aslında faylar da bazı durumlarda bir haznenin gelişmesine, bir kapan görevi sağlayarak olanak hazırlarlarsa da, bu tür haznelerin boyutları genelde ufak olmaktadır ve yerlerinin belirlenmesi de zordur. 

Olumlu özellik: Çamur volkanları

Ancak, Akdeniz Sırtı’nın, bu önemli olumsuz özelliğine karşın aynı zamanda umutlu bir hedef olarak da görülmesine yol açan bir özelliği de vardır. Bu volkanları oluşturan gereç ana bileşen olarak bir çamur hamurundan oluşmaktadır. Bu hamurun içinde kil topakları ve seyrek olarak başka türden kayaç parçaları da yer almaktadır. Tüm bu gereçler çok yüksek basınç altındaki gaz ve sıvılar aracılığı ile derinlerden yüzeye taşınmışlardır. 

Büyük derinliklerde, genelde geçirimsiz bir kil örtüsü altında, giderek artan bir basınç oluşturacak şekilde biriken sıvı/gazın kil örtüyü yumuşatması ve sonunda parçalamasıyla yukarılara, düşük basınç bölgelerine doğru yükselmesi, çamur volkanı oluşumunun ana mekanizmasını oluşturmaktadır.

Bu mekanizmada söz konusu sıvı/gaz çoğun hidrokarbon depolanmalarının oluşumu ile ilişkilendirilebilmektedir.

Örneğin Azerbaycan hidrokarbon sahalarında çok sayıda görkemli çamur volkanı yer almaktadır. Akdeniz Sırtı’ndaki bazı çamur volkanlarından alınan örneklerde yapılan incelemeler, hidrokarbon yatakları ile ilişkili olabilecekleri yönünde değerlendirilmiştir. Söz konusu bu volkanların bir bölümünün günümüzde de etkin oldukları görülmektedir. 

Doğu Akdeniz’in başlıca jeolojik öğeleri  olan çamur volkanı Akdeniz Sırtı adı altında tanımlanmaktadır. Bu sırtın Mısır yönündeki sınırının güneyinde Heredot derin düzlüğü vardır. Orada deniz tabanı, Nil deltasının deniz altındaki devamı boyunca sığlaşarak Mısır kıyılarına ulaşmaktadır ve doğal gaz sahaları Mısır-İsrail-Lübnan ile Kıbrıs adası arasındaki bölgede yer almaktadır. Yayınlanmış araştırmalarda belirtilmiş olan çamur volkanı gurupları Akdeniz Sırtı’nın kuzeyindeki derin çukurluklar kuşağı sıkışık eşderinlik eğrileri ile belirgindir.

Doğu Akdeniz’deki doğal gaz yataklarından yararlanma çabaları

Mısır geçmişte çok sınırlı oranlarda doğal gaz kullanan bir alt yapıya sahip olduğu için, o sıralarda karadan ve sığ denizden çıkarttığı doğal gazı sıvılaştırarak ihraç yoluna gitmiştir. Ancak zamanla iç tüketimi artınca, Mısır sıvılaştırma için büyük paralar ile yaptırılmış olan iki tesisini de devre dışında bırakmış, bu yüzden de yatırımcı şirketlere büyük ölçüde borçlanmıştır. Çok büyük gaz sahalarının bulunması üzerine Mısır bu sıvılaştırma tesislerini yeniden devreye sokmak, o tesislerde kendi ihtiyacının fazlasını ve Kıbrıs ve İsrail sahalarından deniz-altı boru hatları ile gelecek gazları sıvılaştırarak Avrupa’ya ihraç etmek istemektedir. 

GKRY Kıbrıs sahasının doğal gazını, Mısır ve İsrail sahalarından boru hatları ile gelecek gazlarla birlikte Yunanistan üzerinden İtalya’ya ulaştıracak bir derin deniz-altı hattına bel bağlamış, ancak bu hattın yakın bir gelecekte gerçekleşme olasılığı olmadığı için gazını Mısır sıvılaştırma tesislerine göndermek üzere bir boru hattı sözleşmesini imzalamıştır. 

Avrupa Birliği’nin, Rus gazı ile fiyat bakımından rekabet edemeyecek olmasına rağmen, stratejik nedenlerle Doğu Akdeniz gazı ile yakından ilgilendiği görülmektedir.  Çok uzun olmak ve çok derin yerlerden geçmek zorunluluğu nedeniyle kapasite ve maliyet dezavantajlarına sahip olan böyle bir boru hattının, yakın hatta orta yakınlıkta bir gelecekte gerçekleşme şansı son derece zayıf gözükmektedir.  Ancak, ek yeni bulgular ile bölgenin rezervinin günümüzdekinin çok üstüne çıkması durumunda, Doğu Akdeniz sahalarından Avrupa’ya, Türkiye’yi devre dışı bırakan, bir boru hattının gerçekleşme olasılığın çok güçlenemeyeceği de söylenebilir. 

İsrail alt yapısını doğal gaza ağırlık verecek şekilde değiştirmeye başlamıştır. Bu süreç içinde iç tüketim fazlası olan doğal gaz üretimini Mısır’ın sıvılaştırma tesislerine göndermeyi gündemde tutmaktadır. Ancak, büyük olasılık ile stratejik çekinceler nedeniyle bu konuda henüz kararsız görünümdedir. Uzun dönemde İsrail’in doğal gaz ihracatçısı olabilmesi, iç tüketimini ancak karşılayabilecek olan günümüzdekilere ek olarak yeni gaz sahaları bulmasına bağlı gözükmektedir.

Lübnan’ın önemli gaz sahalarına sahip olduğu yönünde bilgiler vardır. Özellikle iki bölge dikkati çekmekte ise de günümüze kadar delgi ile ortaya konmuş bir rezerv yoktur. Ancak, kendi MEB'inde doğal gaz üretimi konusunda bir atılım sürecine girmek üzere olduğu görülmektedir.

Gazze’nin önünde tartışmasız olarak Filistin’in MEB'si olarak kabul görecek bir bölgede 2009 yılından bu yana varlığı bilinen irili ufaklı gaz sahaları vardır. Büyük bir olasılıkla siyasi çekincelerle, Filistin’in, günümüze kadar, bu sahalardan üretim yapma yönünde bir girişimi dikkatleri çekmemiştir.  Buna karşın Filistin’in EMGF (East Mediterranean Gas Forum) ‘a üye olduğu görülmektedir. 2019 Ocak ayında oluşturulmuş olan bu gurup Mısır, İsrail, GKRY, Ürdün, Filistin, Yunanistan ve İtalya’dan oluşmaktadır. Amacı bölgedeki enerji politikalarını koordine etmek ve bölgesel bir gaz pazarı oluşturmak şeklinde açıklanmıştır. 

Bir ara deniz alanlarından doğal gaz ve petrol üretmiş olan Suriye, içinde bulunduğu savaş koşullarında kendi deniz alanında dikkati çeken bir çalışma yapmamaktadır.

Türkiye’nin hakları

Bölgedeki temel ve son derece ciddi MEB sınırlandırma sorunu GKRY’nin ve de Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de sahip olduklarını savundukları alanlardaki Türkiye’nin hakları ile ilgilidir. 

Türkiye’ye dar bir kuşak bırakarak gerisini sahiplenen bu yaklaşım görülmektedir. Bilindiği üzere MEB sınırlandırmasında temel hedef hakça (equitable) bir çözüme ulaşmaktır. Sınırlandırmanın yapıldığı coğrafya özelliklerine bakılarak söz konusu hedefe ulaşmak için değişik sınırlandırma yöntemleri uygulanmaktadır. 

Yunanistan ve GKRY’nin sınırlandırma için izlemiş oldukları yaklaşım, bölgenin coğrafya özelliklerine uymayan ve hakçalık ile yakın - uzak bağlantısı kurulamayacak sıradan bir sınırlandırma yöntemini bölgeye uyarlama çabasıdır. 

Avrupa Birliği’nin, Fransa’nın, Mısır’ın, uluslararası hukuka göre hiçbir geçerliliği olmayan bu uygulamayı geçerliymiş gibi kabul eden üst düzey beyanatlarını sıradan birer politik basiretsizlik olarak kabul etmek gerekmektedir. 

Comments

Popular posts from this blog

Yunan’ın Türk Korkusuyla Giriştiği İtalya ve Mısır Anlaşmalarındaki Hüsranı

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve GKRY ile müzakere edeceği bir konu yoktur.

Türkiye - Libya MEB Sınırlandırma Anlaşması Ve Önemi