Doğu Akdeniz'de Bulunan Doğalgaz Rezervlerinin Bölgesel Politikalara ve Rekabete Etkisi
Dünyada doğal gaz ihraç ve ithal eden ülkeleri gösteren veriler incelendiğinde hangi ülkelerin ekonomisinin doğal gaz kaynaklı enerjiye ne denli bağımlı olduğu ile ilgili bir yoruma ulaşabilmektedir. Doğal gaz üreten ülkeler hem hane içi kullanım hem de sanayi kullanımı açısından aha avantajlı konumda bulunmaktadır. Aynı zamanda kendi tüketiminden fazla üretim yapan ülkeler de ihracat yolu ile ekonomilerine girdi sağlamaktadır. Bu durum aynı zamanda doğal gazın taşınması için de farklı yolların gündeme gelmesini sağlamaktadır.
Doğalgaz ithalatı yapan ve üretimi de kendisine yetmeyen ülkeler söz konusu doğal gaza bağımlı durumda bulunmaktadır. Bu ülkeler de doğal gaz talebinin karşılanması bir stratejik konu olarak öne çıkmakta doğal gaza ulaşmak ulusal güvenlik açısından da önemli hale gelmektedir.
Türkiye, 2000’li yıllarda 14 milyar m3 civarı olan kullanımın 20 yıl içerisinde 45 milyar m3 seviyesine çıkması önemli bir gelişmedir. Yapılan projeksiyonlarda var olan tüketimin ve ihtiyacın da artacağı tahmini yapılmaktadır. Bu durum Doğu Akdeniz’in sahip olduğu doğalgaz potansiyeli konusunda Türkiye açısından özellikle önem taşıyan bir bulgudur.
Cari açık sorununa neden olan doğal gaz ithalatına kısmi veya tamamen bir çözüm bulabilmek için bölgenin önemi bu kapsamda daha da artmıştır. Dünyada birçok ülkenin yaşadığı sürece benzer bir şekilde Türkiye için de doğal gaz kaynaklarına ulaşmak gittikçe daha stratejik bir hedef haline gelmektedir. Türkiye’nin yıllık tüketim miktarı olan 50 -55 milyar m3 doğal gaz dışardan alınmakta ve bu da cari açık sorununu büyütmektedir.
Bu kapsamda Türkiye her yıl milyarlarca dolar doğal gaz ithalatı için para harcamaktadır. Türkiye’nin ithal ettiği doğal gaz konut ve sanayi tüketiminin yanında elektrik üretiminde de kullanılmaktadır. Dünyada yaşanan gelişmelerin Türkiye eksenli bir okumasının yapılması gerekmektedir. Bu durum Türkiye açısından cari açık, doğal gaz ithalatı, doğal gaza ulaşım, doğal gaz güvenliği ve münhasır ekonomik bölge iddiaları çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Özellikle Doğu Akdeniz konusunda Türkiye çeşitli sorunlarla yüzleşmekte ve buna karşın kendi iddialarını uluslararası topluma net bir şekilde anlatma gereksinimi duymaktadır. Bunlarla birlikte gelecek açısından da çok önemli bir potansiyel olarak görülen bölgedeki doğal gaz kaynakları konusunda bir zarara uğramak istememektedir. Bu kapsamda alınacak aksiyonlar bölgesel gelişmeler, yeni keşfedilen sahalar, çakışan yetki alanları, bölgesel iş birlikleri ve bölgesel gerilimlerle şekillenmektedir.
Bölgesel olarak yaşanan gelişmelerin farklı ittifakların da oluşmasının kapısını açmıştır. Bölgede hızlı bir şekilde gelişen Yunanistan - İsrail - GKRY - Mısır ilişkilerinden bahsetmek mümkündür. Bu gelişmeler bölgede oluşan potansiyel etrafında şekillenmektedir. Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun bölgesel ittifakların bir göstergesi olarak değerlendirilmesi mümkündür. Bir diğer önemli olan birlikte çalışma ve ittifak geliştirme aracı ise doğal gazı Avrupa’ya aktaracak olan ‘East Med’ boru hattı projesi üzerinden gerçekleşmiştir. Fakat ABD Başkanı Biden yönetimi, diplomatik kanallardan Yunanistan’a “Planlanmakta olan ‘East Med’ projesinin, ekonomik açıdan hayata geçirilebilmesinden tereddütleri bulunduğunu ve bu projeyi desteklemeyi düşünmediğini” bildirdi. Aynı görüş, İsrail ve Kıbrıs Rum Yönetimi’ne de iletildi.
Doğu Akdeniz Tezleri ve Hak İddiaları
Doğu Akdeniz konusunda üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan beri kronikleşmiş hale gelen Türk ve Yunan tezlerinin karşıtlığından oluşan sorunlardır. Bu durum Doğu Akdeniz ve doğal gaz rekabetinde de kendisini göstermekte hatta oluşan bölgesel ittifak ve politik hamlelerin de odak noktasını teşkil etmektedir. Bu anlamda söz konusu anlaşmazlıkların daha derinlemesine anlaşılması Akdeniz’de mevcut olan sıkıntılı durumu da analiz etmeyi daha kolay kılabilecektir.
Yunanistan ve Türkiye arasında Doğu Akdeniz deniz alanlarının anlaşmazlığını oluşturan temel konu Seville Haritasına dayanan Yunan talepleridir. Söz konusu harita Seville Üniversitesi tarafindan sipariş üzerine hazırlanan Doğu Akdeniz konusundaki münhasır ekonomik bölge sorununu çözmeyi amaçlayan haritadır. Buna karşılık haritanın Yunan adalarının kıta sahanlığı olduğu varsayımına dayanması Türkiye’nin kesin olarak reddettiği bir durumdur. Söz konusu şartlarda Yunan anakarasına 580 km uzaklıkta bulunan Meis Adası bile bu şartlarda Türkiye’nin kıta sahanlığı üzerinde etkili sayılmaktadır. Buna karşılık söz konusu
anlaşmanın uluslararası alanda bir bağlayıcılığının olmadığı da bilinmektedir. Türkiye’de bulunan Amerikan Büyükelçiliği de yaptığı bir açıklamada “Amerika Birleşik Devletleri, Seville Haritası’nın hukuki bir öneme sahip olduğunu düşünmemektedir.” şeklinde görüşünü belirtmiştir.
Bir doğal gaz kaynağının işletilmesi ve yatırım yapılması için temel koşul tüketim pazarına olan mesafesidir. Bu durum maliyetleri azaltmakta ve ekonomik değerlendirmeleri de olumluya çevirmektedir. Aynı zamanda nakil bölgelerinin güvenliği de bir başka sorundur. Bu durumda bölgesel istikrarsızlık gibi sorunlarda doğal gaz kaynaklarına ulaşımı etkilemekte ve projelerin nihayete ermesi sürecini uzatmaktadır.
Temel olarak baktığımızda tüketimin gerçekleşeceği coğrafyaya yakınlık, istikrarlı bir bölge ve nakil hatlarının güvenliği temel unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda Doğu Akdeniz özelinde baktığımızda ise bulunabilecek potansiyel kaynakların ana müşteri potansiyelini oluşturan Avrupa’ya aktarımı elverişli görülmektedir. Hem tüketim coğrafyasına yakınlığı hem de bu kaynakların paylaşımının belirlenmesi durumunda bölgesel istikrar ve enerji hatları güvenliği bağlamında bir sorunun kalmayacak olması potansiyel önemi de kaynaklar açısından .
Günümüzde gerek enerjinin üretimi gerek nakil hatlarının güvenliği gerekse de arzın sürekliliği gibi konular stratejik önem taşıyan konular hale gelmiştir. Hatta artık günümüzde enerji güvenliği ulusal güvenliğin asli unsurlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi enerjinin hayati öneme sahip olması kaynaklıdır. Bu nedenle gerek sanayi üretiminde gerek bireysel kullanımda gerekse de ekonomik planlama da giderek artan bir öneme sahip olmaktadır. Üretici ülkeler için bir can simidi durumunda olan ve gittikçe büyüyen enerji piyasası tüketici ülkeler için de sürekliliğin sağlanması, kaynaklara ulaşım, arzın güvenliği gibi konular nedeniyle sürekli olarak takip edilmektedir.
Sonuç olarak, Türkiye ve KKTC’nin bölgesel hak ve menfaatlerinin korunması politikasının agresif ve bölgeyi gerginleştiren bir politika olmadığı da vurgulanmalıdır. Burada asli olan durum haklara riayet gösterilmesi ve adil bir paylaşımın uygulanmasıdır.
Bunun gerçekleşmesi bölgede daha uzun ve kalıcı temellere dayanan istikrarlı bir barış ortamına ve iş birliğine yol açacaktır. Doğu Akdeniz konusunda bölgesel rekabetin giderek artarak devam edeceği gözüken bir durum niteliğindedir. Buna karşın adil ve çözüm odaklı geliştirilecek siyasetin iş birliklerini de destekleyeceği düşünüldüğünde daha kazançlı sonuçlara yol açacağı ön görülmektedir. Söz konusu iş birliği potansiyelinin yanı sıra Türkiye vee KKTC’yi denklem dışında bırakmak isteyen devletlerin veya ittifakların da var olduğu görülmektedir.
Comments
Post a Comment