DENİZ SINIRLANDIRMA İLE İLGİLİ ŞARTLAR: Hakkaniyet, coğrafyanın üstünlüğü, kapatmama, orantılılık ilkeleri.
Genel Olarak Kıta sahanlığı sınırlandırmasında ister ikili anlaşma yoluyla isterse de bir uluslararası mahkemeler tarafından yapılsın, hakkaniyet ilkeleri göz önünde bulundurularak hakkaniyete uygun bir çözüm sağlamak amacıyla yapılmalır ve anakara coğrafyasına üstünlük tanındığı gözlemlenmektedir.
Kıta sahanlığının sınırlandırılmasında, hakkaniyet ilkeleri bağlamında;
Coğrafyanın Üstünlüğü İlkesi
Bu sebepten ötürü, Ege Denizi’nde esas olarak dikkate alınması gereken adalardan ziyade, anakara ve anakara coğrafyasıdır. Kural olarak deniz alanlarını belirleyen en önemli unsur, kıyı uzunluğudur. Bir diğer önemli unsur ise, kıyı hattı üzerindeki kıvrımlar, girintiler ve çıkıntılardır. Uluslararası yargı kararlarında, açık ya da örtülü olarak coğrafyanın üstünlüğü ilkesine yer verildiği görülmektedir.
Sınırlandırmada kullanılan metot ve ilkeler sonucu genel olarak hakkaniyete uygun bir çözüm üretilmesi amaçlanmaktadır. Bazı istisnai durumları düzeltmek için sınırlandırmanın sonunda çözümün hakça sayılabilmesi için iki önemli ilke daha kullanılmaktadır. Bunlar oransallık ve kapatmama ilkeleridir.
Oransallık İlkesi
Oransallık ilkesi, sınırlandırmada paylaştırılan deniz alanları ve tarafların kıyı şeridi uzunlukları arasındaki oranın tespit edilmesi işlevini yerine getirmektedir. Bu ilkeye göre, sınırlandırma neticesinde taraflara paylaştırılan deniz alanları ve kıyı şeridi uzunlukları orantılı olmalıdır. Oransallık ilkesine göre; sınırlandırmada sonuç itibarıyla iki devletin kıyı uzunlukları arasındaki oran ile bu ülkelere verilen kıta sahanlıkları ve/veya münhasır ekonomik bölge alanları arasındaki oranın birbirine yakın olması gerekir. Dolayısıyla oransallık ilkesi bu çerçevede sınırlandırmanın hakkaniyete uygunluğunu denetleyen bir kontrol ilkesidir
Böyle bir uygulama daha önce de belirtildiği üzere, ilgili diğer durumlara etki tanınmaması anlamına gelir ki hakkaniyete uygun bir sonuç elde edilmesi bakımından bu uygulama kabul edilemez.
Kıyı uzunlukları ve paylaştırılan alanlar arasındaki orantı, sonucun büyük oranda hakkaniyete aykırı olup olmadığına dair yapılacak olan değerlendirmede ele alınmaktadır. Bu sebeple orantılılık, sınırlandırma sonucunun hakkaniyete uygunluğunu test eden nihai kontrol işlevi görmektedir. Herhangi bir ilgili durum, kıyı uzunlukları arasındaki oranın sınırlandırmaya yansımasını önemli ölçüde etkilememesi gerekir. Aksi takdirde böyle bir etkinin verilmesi, o sınırlandırma bakımından hakkaniyeti sağlayan bir yöntem olarak kabul edilemeyecektir.
Kapatmama İlkesi
Kıta sahanlığı genişliğinin belirlemesinde mesafe unsurunun kabul
edilmesiyle, sınırlandırma neticesinde her bir devlete kıyılarına yakın alanların bırakılması uygun görülmüştür. Bu kapsamda bir devletin yakınındaki deniz alanının bir başka devlete verilmesine sebep olan sınırlandırma yönteminin hakkaniyete aykırılık teşkil edeceği belirtilmişti.
Kapatmama ilkesi ise özellikle kıta sahanlığını belirlerken sınırlandırma çizgisinin her kıyıdaş ülkeye kıyılarına yakın alanların bırakılması gerektiğini öngören bir ilke durumundadır. Bir başka deyişle sınırlandırma çizgisinin ters istikametinde kalan unsurların (adaların) diğer kıyıdaş ülkelerin kıta sahanlığını kapatmaması gerektiğini ifade etmektedir. Bu bakımdan kapatmama ilkesi ile esas olarak, her bir devletin yakınındaki deniz alanlarının diğer devletlere verilmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır. Kapatmama ilkesi esas olarak, her bir devletin yakınındaki deniz alanının diğer devlete verilmesinin önlenmesini amaçlamaktadır.
Ege Denizi bakımından, kıta sahanlığı sınırlandırma hattının en doğudaki Yunan Adaları ile Anadolu anakarası arasında belirlenmesi, çok büyük ölçüde Anadolu kıyı projeksiyonunun kesilmesine sebep olacaktır. Bu durum ise kapatmama ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Ayrıca ilgili durum olarak dikkate alınması gereken Ege Adalarına, kıta sahanlığı verilmesi de kapatmama ilkesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Bu Adalar’a kıta sahanlığı verilmesi durumunda, Türkiye kıyılarının önü tamamen kapanacaktır. Bu durum ise, Türkiye’nin kendisine yakın deniz alanlarını başka bir ülkeye bırakması anlamına gelir. Bir başka deyişle, sınırlandırma hakkaniyete uygun olmayan bir biçimde sonuçlanmış olur. Ters tarafta olan adaların kıta sahanlığına sahip olması ve adaların anakaralarla eşit değerlendirilmeleri hususu, uluslararası yargı kararlarında da açıkça reddedilmektedir.
Ege Denizi bakımından, kıta sahanlığı sınırlandırma hattının en doğudaki Yunan Adaları ile Anadolu anakarası arasında belirlenmesi, çok büyük ölçüde Anadolu kıyı projeksiyonunun kesilmesine sebep olacaktır. Bu durum ise kapatmama ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Ayrıca ilgili durum olarak dikkate alınması gereken Ege Adalarına, kıta sahanlığı verilmesi de kapatmama ilkesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Bu Adalar’a kıta sahanlığı verilmesi durumunda, Türkiye kıyılarının önü tamamen kapanacaktır. Bu durum ise, Türkiye’nin kendisine yakın deniz alanlarını başka bir ülkeye bırakması anlamına gelir. Bir başka deyişle, sınırlandırma hakkaniyete uygun olmayan bir biçimde sonuçlanmış olur. Ters tarafta olan adaların Meis gibi kıta sahanlığına sahip olması ve adaların anakaralarla eşit değerlendirilmeleri hususu, uluslararası yargı kararlarında da açıkça reddedilmektedir.
Kıta sahanlığının sınırlandırılması, sınırlandırılacak alanın yeterince büyük olmadığı yani kıyı devletlerinin birbiri ile çakışan deniz alanlarının var olması durumunda gündeme gelmektedir. Başka bir deyişle, deniz alanlarının çakışmadığı durumlar bakımından, sınırlandırmaya dair bir meselenin de gündeme gelmesi söz konusu olmayacaktır.
Bu bağlamda kıta sahanlığının sınırlandırılmasına dair uluslararası yargı kararlarında, birçok ilkenin ele alındığı görülmektedir. Bu ilkelerden biri olan orantılılık ilkesinin ise, genişleyen uygulamasından dolayı uluslararası içtihat hukukunun yanı sıra doktrinde de detaylı bir biçimde ele alınmaya başlandığı gözlemlenmektedir. Bu ilkeye göre, kıta sahanlığının sınırlandırılmasında kıyı devletlerinin, kıyı şeritleri oranı ile paylaştırılan alanlar arasındaki oran birbirine benzer olmalıdır. Burada, ilgili kıyılar ve ilgili alan olmak üzere, iki önemli kavramın karşımıza çıktığı görülmektedir.
Bu iki kavramın tespiti ne kadar objektif yöntemler ile yapılabilir ise, orantılılık kıyaslamasının da bir o kadar güvenilir olacağını belirtmek gerekir. Bu kıyaslama neticesinde şayet kıyı uzunlukları ve paylaştırılan alanların oranları arasında önemli farklılıklar var ise sınırlandırmanın sonucunun hakkaniyete uygun olduğundan bahsedilemeyecektir. Ancak belirtilmelidir ki diğer durum ve ilkeleri göz önünde bulundurmadan kati bir biçimde orantılılık ilkesine bağlı kalınarak yapılacak bir sınırlandırma da her zaman hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmayı sağlamaz. Bu sebeple orantılılık ilkesine verilecek ağırlığa göre sınırlandırmanın sonucu değişebilecektir.
Comments
Post a Comment