Türkiye’den Sert Tepki: "O haritalar yok hükmündedir!"
Yunanistan, Avrupa Birliği’nin ülkenin 12 deniz mili karasuyu sınırlarını tanıyan haritasını yayınlamasının ardından bu adımı, egemenlik haklarının bir onayı olarak değerlendirdi. Yunan hükümeti, AB’nin bu kararını uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde bir destek ve diplomatik başarı olarak nitelendirdi.
AB’nin yayımladığı harita, uzun süredir tartışmalı olan Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda Yunanistan’ın iddialarını güçlendirdi. Yunan yetkililer, bu adımın Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne uygun olduğunu belirterek, 12 deniz mili karasuyu hakkının uluslararası hukuk tarafından tanındığını vurguladı.
Türkiye’den Sert Tepki: "O haritalar yok hükmündedir!"
Türkiye, AB’nin bu hamlesine sert tepki göstererek, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasının uluslararası deniz yollarını daraltacağı ve bölgedeki gerilimi artıracağı uyarısında bulundu. Ankara, Yunanistan’ın bu kararını, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına ve uluslararası dengeye zarar veren bir provokasyon olarak değerlendirdi.
Uluslararası hukukun bu yasadışı yayınlanmış haritalar hakkında ne dediğine bir bakalım;
AB'nin Akdeniz'de üyelerinin 3. ülkelerle olan toprak,hava ve deniz sınırlarını belirleme yetkisi, söz söyleme HAKKI yoktur. Çünkü, AB bir mahkeme değildir. "Üyelik dayanışması" uluslararası hukukun önüne geçemez ve Yunanistan'ın gayri hukuki, maximalist tek taraflı iddialarını haklı çıkaramaz.
Yunananistan ve Jeopolitik mühendislik peşindeki AB Doğu Akdeniz'de milli ekonomik ve meşru çıkarlarımıza karşı bir mücadeleyi diplomatik krize dönüştürmek için zemin hazırlıyorlar. Yunanistan Adalar denizindeki ADALARIN karasularını;
1976 Bern Mutabakatı ve 1982 BMDHS Madde 70, 122, 123 ve 300'e göre tek taraflı bir kararla 12 deniz miline çıkaramaz. Ege adaları'nın hukuksal statüsü Lozanda belirlendi ve 1982 BMDHS Ege'nin statüsünü değiştiremez.
Yunanistan’ın Meis Adası’nda KS/MEB talebi Doğu Akdeniz’de en büyük çıban başı. Ege’yi tartışmam, Doğu Akdenizde ise askeri ve diplomatik kriz yaratarak PAY isterim diyen Yunanistan'la müzakerelere oturmak demek, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki meşru hak ve hukuka dayalı olarak sahip olduğu deniz yetki alanlarını pazarlık konusu yapması demektir.
Adaların Kıta Sahanlığı/Münhasır Ekonomik Bölgesi olabilir. Fakat, bu haklara sahip olma konusu tartışmalıdır. MEB'nin doğduğu yer okyanuslardır,geniş deniz alanlarıdır. Bu nedenle kıyıdaş devletlere 200 millik uzun bir deniz sahasında egemenlik tesis etme yetkisi tanınmıştır.
1982 BMHDS okyanuslar temel alınarak, genel düzenlemeler getiren bir sözleşmedir. 1982 BMHDS’nin karasularının yanı sıra KS/MEB ve bitişik bölge gibi deniz alanları için öngördüğü çok geniş alan sınırlamalarına bakılırsa bunların açık denizler için tasarlanmış kurallar olduğu görülür.
Ancak bu ölçeği her deniz alanında uygulamak mümkün değildir. Örneğin bu uzunluk EGE ve Doğu Akdeniz’de uygulanamaz. Çünkü kıyıdaş devletlere 200 millik bir deniz sahası bırakılabilecek ölçüde denizalanı yoktur. İşte bu yüzden Ege ve Doğu Akdeniz yarı-kapalı deniz statüsündedir.
Bir ada, eğer bir devletin parçası ise kendi başına MEB ilan edemez. Yunanistan arada deniz yokmuş gibi adalarından itibaren MEB sınırı çizemez. Adalar orta hattın ters tarafındadır, özel şart oluşturur. Bu ada, adacık ve kayalıkların karasuları Türk kıta sahanlığı ile örtüşmektedir.
1982 BMDHS her ne kadar ayrıntılı hükümlere sahip olsa da Türkiye ile Yunanistan arasında bulunan çok sayıda adanın varlığı ve bunun yarattığı vaziyetin iki ülkeyi ilgilendiren bir durum olması nedeni ile sözleşmenin bu alandaki etkisi azalmaktadır. Türkiye sözleşmenin karasuları ile ilgili olan maddelerine itiraz etme sebebi; Türkiye ve Yunanistan arasında kalan Adalar Denizi’nden kaynaklıdır.
Bu bölgenin özelliği dar, birçok ada ve adacıktan oluşmasıdır. Sözleşme maddesinde belirtilen karasuları ve bitişik bölge sınırlarının uygulanması durumunda çoğu alanda iki devletin deniz sahaları kesişmektedir. Bunun yanında uluslararası sular denilen kavramın neredeyse Adalar Denizi’nde varlığını yitirmesi sonucu ortaya çıkmaktadır.
Her iki ülkenin karasularının belirlenmesi konusundaki farklı tezleri zaten anlaşmazlık yaratırken sözleşme ile karasularının 12 mile çıkarılabileceğinin kararlaştırılmasından sonra Türkiye tarafında endişeler baş göstermiştir.
Yunanistan karasularının sınırlarını belirten BMDHS 3. maddeye (3.Madde; Her devlet karasularının genişliğini tespit etme hakkına sahiptir; bu genişlik işbu Sözleşmeye göre tespit edilen esas hatlardan itibaren 12 deniz milini geçemez.)dayanarak karasularını genişletmek istemektedir. Ancak yine aynı sözleşmenin 300. maddesi gereği devletlerin sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerini iyi niyet çerçevesinde yerine getirmek durumunda olduğunu ve yine sözleşmeden kaynaklı hak, içtihat ve özgürlüklerini hakların suistimaline mahal vermeyecek şekilde (hakkaniyete uygun bir şekilde) kullanabileceğini öngörmektedir. 300. madde, 3. maddenin kullanımı açısından bir ön koşul niteliğindedir ve 3. maddenin kullanımı her hal ve şartta uygulanabilir tek düze bir kural değildir.
Türkiye en başından beri karasularının sınırı ile ilgili maddelere ısrarlı itirazını sürdürmektedir. Önümüzdeki dönemlerde bu sözleşme maddesi teamül haline gelse bile Türkiye Cumhuriyeti’ne uygulanabilmesi mümkün değildir. Adalar Denizi’nin yapısı kendine hastır. Adalar Denizi’nin birçok yerinde, Anadolu Yarımadası ile Yunan Adaları arasındaki mesafe 2-3 deniz milinden azdır. Adalar Denizi’nde karasuları ve bitişik bölgelere yönelik olarak, kıyıdaş devletlerin hakkaniyet prensibi ve iyiniyet çerçevesinde anlaşarak beraber bir düzenleme yapması dışında uluslararası hukuka uygun bir çözüm mümkün değildir.
Türkiye sözleşmeye taraf olmamasına karşın çekince koymak istediği maddeler hariç, sözleşmenin diğer hükümlerine aslında teamülen uymaktadır. Türkiye’nin çekince koymak istediği üçüncü madde gibi maddelerin bir teamül kuralına dönüşmemesi için Türkiye uluslararası hukukun çeşitli platformlarında itirazlarını da dile getirmiştir. Sonuç olarak anılan sözleşmenin üçüncü maddesi kapsamından bakıldığında karasularının maksimum sınırının 12 mil olabileceğinin kabulü ile Yunanistan’ın sistematik yorumdan uzak sadece deyimsel yoruma dayanarak antlaşmayı kendi lehine çevirmeye çalışması Türkiye’nin antlaşmaya taraf olmamasına neden olmuştur.
Türkiye ile Yunanistan arasında kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlandırılması eşit uzaklık(equidistance) ilkesine göre yapılmalı ve başlangıç noktası olarak da Türkiye ile adaların en doğuda kalan bölümleri esas alınmalıdır. Yunanistan ayrıca, kıta ülkesi ve adaların siyasal ve ülkesel bütünlük oluşturduğu görüşünü öne sürmektedir. Ancak bu görüş yanlıştır çünkü Yunanistan ada devleti olma vasıflarını taşımamaktadır. Ada ülkesi, ana bölgesi bir ya da birçok adadan oluşan ülkeler için kullanılmaktadır ve Yunanistan’ın anakarası sahip olduğu adalardan daha büyüktür dolayısıyla ada ülkesi olma vasfını taşımamaktadır.
Bu sebepten ötürü Yunanistan’ın adaları ile kıta ülkesi aynı statüye sahip değildir. Bunun yanında Yunanistan ada ülkesi olma tezini savunarak, adalarının esas hatlarını birleştirerek sahip olduğu adaları sanki kara ülkesi gibi göstererek MEB sınırlarını bu hattan itibaren 12 mil olarak çizmek istemektedir. Bunun sonucunda da Türkiye 3 millik bir bölgeye hapsetmeye çalışmaktadır. Adalar Denizi, birçok ada ve kayalıklarla donatılmış yarı kapalı bir denizdir. Özel coğrafi özelliklerinin yanı sıra 1923 Lozan Barış Antlaşması gerekleriyle kendisine has, Özel Statülü kritik bir durumu var. Yunan karasuları şu an 6 mil olarak ilan edilmiştir ancak 12 mil hayali halen devam etmektedir.
Anakaradan 200 milden daha az uzaklıktaki adalar MEB üretmezler, yani bir diğer deyişle anakaranın MEB alanına dâhillerdir, üzerinde MEB oluşturamazlar. Sonuç olarak Yunanistan’ın Girit ve Rodos adaları arasında deniz yokmuşçasına düz esas hat çizerek karasuları sınırı oluşturması ve bu hattan itibaren MEB belirlemesi Türkiye’nin deniz hak ve menfaatleri bakımından asla kabul edilebilir olmadığı gibi, uluslararası deniz hukukuna da aykırıdır, uluslararası hukukun ihlalidir.
Meis, Rodos, Kerpe ve Kaşot adaları; Yunanistan'ın kıta sahanlığında değil, Türk kıta sahanlığındadır. Bu adaların, Yunanistan'ın anakarasına mesafesi 200 milden azdır. Anakaranın kıta sahanlığı üzerinde olan adaların, ayrıyeten kıta sahanlığı olmaz.
Bu kapsamda coğrafyanın üstünlüğü prensibine göre Girit, Kaşot, Çoban, Rodos ve Meis Adalarının bir hatla birleştirilerek Yunanistan, Türkiye-Libya deniz sınırlandırma bölgesine cepheli ilgili kıyı şeridini ortadan kaldıran yeni bir kıyı oluşturması mümkün değildir.
Yunanistan, Turkiye ile Doğu Ege adalarının askersizleştirilmesini içerecek bir masaya oturmaz.Yunanistan adalar Denizi'ndeki kıta sahanlığı konusu dışında herhangi bir konuyu tartışmaya istekli değildir. Adalar denizi özel statüsü olan YARI KAPALI denizdir ve kıta sahanlığı yoktur.
Sonuç olarak, diplomasiye her zaman yer var. Diplomasi taviz vermek demek değil. Yunan Adalarının karasuları haricinde kıta sahanlığı hakkı olamaz. Gayri Askeri Statüyü, adaların askersizleştirilmesi hakkında hiçbir tartışmaya girmeyiz diyen Yunanla müzakere edilmez, mücadele edilir.
Comments
Post a Comment