Türkiye, KKTC ve GKRY’nin Doğu Akdeniz Hidrokarbon Politikaları

Doğu Akdeniz; farklı din, mezhep, siyasi ve etnik grupları bünyesinde barındıran bir bölge olup tarih boyu çatışmalara sahne olmuştur. Kıyıdaş devletlerin güvenliğini tehdit eden bu çatışmalar devam ederken, bölgede hidrokarbon kaynaklarının keşfedilmesi, gerilimi ve  rekabeti besleyici bir etki yaratmaktadır.
Günümüzde diğer tüm işlevlerinin yanı sıra aktörler tarafından rakiplerine karşı bir baskı aracı olarak da kullanılan enerji, bir güç unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Hidrokarbon kaynakları devletlerin güvenlik açıklarını azaltıcı bir etkisinin olması, bu kaynaklar üzerinde hakimiyet kurma mücadelesini doğurmaktadır. Türkiye, artan doğal gaz tüketim ihtiyacını karşılamak ve petrol ve doğal gaz ticaret merkezi olma hedefini sürdürmek için bölgeye olan ilgisini artırmaktadır. 
GKRY ise, güvenlik açıklarını azaltma ve kaynakların büyük bir bölümünü ihraç ederek ekonomik kazanç elde etme gayreti içerisindedir. Doğu Akdeniz bölgesinde son yıllarda keşfedilen enerji kaynakları, bölgesel ve küresel aktörlerin dikkatini çekmiş ve bölge, devletlerin egemenlik kurmak istediği önemli bir rekabet sahasına dönüşmüştür.
İsrail, Kıbrıs Adası ve Mısır açıklarında keşfi gerçekleşen geniş enerji rezervleri, aktörlerin ilgisini bölgeye yöneltmiş ve özellikle kıyıdaş devletler arasında önemli bir enerji rekabeti doğmuştur. Doğal gaz kaynaklarına olan ihtiyacın her geçen gün artması ve buna karşın kaynakların seyrekleşmesi dikkate alındığında Doğu Akdeniz kaynakları, bölgesel ve küresel aktörler için çıkarlarını maksimize ederek ekonomik ve siyasi kazanımlar sağlayabileceği önemli bir fırsat ve güç unsuru olarak görülmüştür.
Kıbrıs adası çevresindeki kaynaklar üzerindeki en yoğun anlaşmazlıklar, Türkiye, KKTC ve GKRY arasında yaşanmıştır ve 3 ülkenin özellikle kaynakların paylaşımı ve Avrupa topraklarına sevki konusundaki farklı tutumları, çatışma ve rekabeti beraberinde getirmiştir. Bu sayede, KKTC, Türkiye ve GKRY arasında kronikleşen sorunlara yenilerini eklemiş ve 3 ülkenin çatışan ulusal çıkarları, kaynaklar üzerindeki rekabeti körüklemiştir.

Türkiye ve KKTC'nin Doğu Akdeniz Doğal Gaz Politikası 

Türkiye ve KKTC petrol ve doğal gaz gibi stratejik kaynaklar bakımından zengin ülkelere yakın bir coğrafyadadır. Türkiye’nin sahip olduğu bu konum, onu petrol ve doğal gaz akışı noktasında bir transit ülke haline getirerek bölgede sözü geçen bir oyuncu yapmıştır. Dolayısıyla Türkiye, hem kendi enerji arz güvenliğini sağlama konusunda hem de bu zengin kaynakları Avrupa’ya aktarma konusunda bugüne dek coğrafi konumunun sunduğu fırsatlardan yararlanmak istemiştir.
Elbette Türkiye’nin bölgeye artan ilgisinin tek sebebi enerji kaynaklarına erişim değildir. Tarihsel süreçte, Türkiye’nin Doğu Akdeniz yaklaşımının en önemli belirleyicilerinin başında Kıbrıs sorunu gelmiştir. Türkiye’nin son dönem Doğu Akdeniz enerji politikasında yine Kıbrıs sorunu belirleyici olmuş, politikalar Yunanistan ve GKRY’nin kaynaklara yönelik hamleleri göz önünde bulundurularak şekillenmiştir.
 Özellikle GKRY’nin Türkiye’yi ve KKTC’yi yok sayan kışkırtıcı politikaları, Türkiye’nin bölgede daha agresif bir tutum sergilemesine sebep olmuştuştur. GKRY’nin hidrokarbon kaynaklarına yönelik küresel petrol ve gaz şirketlerine arama ruhsatı vererek sürdürdüğü politikalar, Türkiye ve KKTC tarafından yoğun tepkilerle karşılanmış ve Türkiye tutumunu sertleştirmiştir.
Türkiye’nin yakın dönem Doğu Akdeniz stratejisinde öne çıkan hamleleri ve oyun değiştirici olma niyeti taşıyan diplomatik girişimleri olmuştur. Türkiye’nin Libya hamlesinin ardından Akdeniz’in 
doğusunda diplomatik girişimler yoğunlaşmış ve Yunanistan başta olmak üzere diğer kıyıdaş aktörler Türkiye ve Libya’yı sert bir dille eleştirmiştir. 
Doğu Akdeniz coğrafyasının en büyük adası konumunda olan Kıbrıs, geçmişten günümüze stratejik bir öneme sahiptir. Ada, bünyesinde iki farklı milleti barındırmakta, güneyi GKRY, kuzeyi ise KKTC tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla adanın yakın çevresinde keşfi gerçekleşen hidrokarbon kaynakları üzerinde her iki milletin de hukuki  açıdan hak ve çıkarı bulunmaktadır. Buna rağmen Türk kesimini yok sayan ve görmezden gelen GKRY, adanın tek egemen temsilcisi iddiası ile hareket etmektedir.
Petrol ve gaz kaynakları güvenliğini, ekonomik güç alanı içerisinde ele almak mümkündür. Çünkü sahip olunan enerjinin güvenliğini sağlamak, bir devletin kendi gücünü artırmanın yanı sıra ekonomik bir kazanç sağlayacaktır. Dolayısıyla bu kaynaklara sahip olan devlet, ekonomik anlamda diğer devletlerden daha üstün bir seviyeye ulaşabilecek ve uluslararası alandaki nüfuzunu artırabilecektir. Yani hidrokarbon kaynakları, devletlerin gücünü artırıcı bir potansiyele sahiptir zira bir devlet ne kadar çok petrol ve gaz kaynağına sahip olursa o kadar çok güce ulaşır.
Türkiye açısından düşünüldüğünde, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarında hakim aktör olmak, ülkenin güvenliğini artırıcı niteliktedir. Zira Türkiye’nin, doğal gaz ihtiyacının büyük bir bölümünü farklı ülkelerden karşılaması doğal gaz konusunda dışa bağımlı olduğunu göstermektedir ve bir güvenlik açığı oluşturmaktadır. Türkiye’nin bu kaynakları dışarıdan temin etmesi, tedarikçi ülkelere Türkiye’ye karşı bir üstünlük kazandırmaktadır. Dolayısıyla Türkiye, rakipleri karşısında daha güvensiz bir duruma düşmektedir. Bu açıdan Doğu Akdeniz kaynakları, Türkiye’nin güvenliğini artırıcı bir etkiye sahiptir.











Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Yunan’ın Türk Korkusuyla Giriştiği İtalya ve Mısır Anlaşmalarındaki Hüsranı

Rezerv nedir, Rezerv ne demek?