Dünyada yaşanan hızlı nüfus artışına ve teknolojik gelişmelere paralel olarak petrol ve gaz ihtiyacı da bir artış göstermektedir. Buna bağlı olarak da mevcut olan veya olası varlığı düşünülen hidrokarbon kaynaklarına olan ilginin artması, devletler arası bir rekabeti ortaya çıkarmıştır. Diğer taraftan petrol ve gaz kaynaklarının tüketim pazarlarına ulaşımında çoğunlukla deniz yolu tercih edilmektedir. Bu çerçevede Doğu Akdeniz tarihten bu yana dünya ticaretinin önemli güzergâhlardan birisi olmuştur.
Dünyanın hidrokarbon zengini bölgelerinde çıkarılan petrol ve gaz tüketici bölgelere ulaştırılmasındaki rolü Doğu Akdeniz’in önemini daha da artırmaktadır. Tüm bunların yanı sıra son yıllarda Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğal gaz rezervleri, Doğu Akdeniz’in hem bölge devletleri hem de küresel güçlerin mücadele içerisinde olduğu bir rekabet sahasına dönüşmesini beraberinde getirmiştir.
Türkiye petrol ve gaz ihtiyacı her geçen gün artan bir ülkedir. Buna karşın hidrokarbon kaynaklar başta olmak üzere hidrokarbon kaynakları bakımından yeterli seviyede değildir. Ancak bulunduğu coğrafi konum Türkiye’ye stratejik açıdan önemli kılarken aynı zamanda enerji konusunu her daim gündemde tutmasını sağlamaktadır. Zira kaynak sahibi bölgeler (Ortadoğu, Rusya ve Hazar) ile tüketimin yoğun olduğu bölgeler arasında yer alan Türkiye, birçok transit petrol ve gaz nakil hattına ev sahipliği yapmaktadır.
Jeopolitik rekabet
Zohr doğalgaz rezervinin keşfedilmesi ve üretime geçmesi son dönemde Doğu Akdeniz’de artan jeopolitik rekabeti daha da derinleştirmiştir. Nitekim bölgede önemli enerji kaynaklarına sahip diğer ülkelerden İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Mısır ile ortak strateji geliştirerek bölgesel ve küresel enerji piyasasında bir blok halinde hareket etme istekliliği, başta Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmak üzere Doğu Akdeniz’e kıyısı olan diğer ülkeleri harekete geçmeye zorlamıştır.
Doğu Akdeniz’de keşfedilen ve tahmini rakamlara bakıldığında ciddi rezervler olduğu görülen doğal gaz, Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltacağı gibi fosil yakıt güvenliğinin de yapı taşlarından birisi haline gelmiştir. GKRY başta olmak üzere diğer bölge devletleri saha keşifleri ve keşiften sonra varılan anlaşmalarda KKTC ile Türkiye’yi görmezden gelmektedirler. Buna karşın Türkiye hem KKTC’nin haklarını savunmak hem de kendi ulusal çıkarları ile petrol ve gaz güvenliğinin korunması amacıyla bölgedeki faaliyetlerini dış politikasının öncelikleri arasına almakta ve bölge ile yakından ilgilenmektedir.
Türkiye her ne kadar zengin hidrokarbon kaynaklarına sahip olmasa da bulunduğu coğrafi konumun getirdiği avantajın farkındadır ve politikasını sadece bir geçiş ülkesi olmak üzerinde değil enerji kaynakları ticaret merkezi olma üzerinde şekillendirmektedir Bu durum Türkiye’nin ulusal enerji politikasında yer alan petrol ve gaz kaynakları merkezi olma stratejisinin de temelini teşkil etmektedir. Bu stratejik konuma ek olarak Doğu Akdeniz’e olan kıyıdaşlık ve KKTC üzerindeki garantörlük pozisyonundan dolayı, bölgedeki hidrokarbon kaynakları rekabetinde Türkiye de önemli bir aktör olarak yerini almıştır.
Doğu Akdeniz gazı bir çıkmazda. Geniş çaplı bölgesel işbirliği öngören kapsamlı çözümler halen gerçekleşmeyi bekliyor. Düşük seyreden enerji fiyatları da dikkate alındığında yüksek maliyetli ihracat opsiyonlarının finansmanı zor görünüyor. Daha da önemlisi, deniz yetki sahaları anlaşmazlıkları sadece yeni keşifleri engellemekle kalmıyor tüm bölgeyi içine çekebilecek bir çatışma olasılığını artırıyor. Denizdeki anlaşmazlıklar bölgesel rekabetlerle çakıştıkça kimse kasıtlı olarak savaş istemese de gerilimlerin açık çatışma seviyesine tırmanması olası.
Doğu Akdeniz’in önündeki zorluklar ciddi ama aşılamaz değil. Bölgenin doğal zenginliklerini hakkaniyetle değerlendirmenin ön koşulu siyasi belirsizliğin azalması ve kıyı devletleri arasında güven tesis edilmesi. Ancak ve ancak en temel siyasi engellerin kaldırılması ve kaynakların değerlendirilmesinin önünün açılmasının ardından doğal gazın Akdeniz’e kalıcı barış getirip getiremeyeceği sorusu ele alınabilir.
Türkiye mevcut altyapısı ile Doğu Akdeniz gazının Avrupa pazarına ihracatı için bölgedeki rezerv sahibi ülkelere son derece elverişli bir ortam sunmaktadır. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yer almadığı bir denklem kurulması bölgenin geleceğini daha da istikrarsızlaştıracaktır. Yıllardır süren belirsizliklerin devamı halinde rezerv sahibi ülkelerin ellerine geçen bu fırsat zaman aşımına uğrayabilir. Bölgede çok hızlı bir şekilde değişen siyasi ve ekonomik koşullar söz konusu ülkeleri de etkileyebilir. Bu yüzden Doğu Akdeniz’de atılacak olumlu bir adımın bölgede domino etkisi yaratması beklenmektedir.
Türkiye sahip olduğu coğrafi konumu sayesinde mevcut rezervlerini değerlendirmek isteyen ve önündeki makul fırsatları görebilen her ülkeye ticari transfer rotası sunacaktır. Doğu Akdeniz'de keşfedilen doğal gaz sahaları üzerinde de uzlaşma sağlanabildiği takdirde Doğu Akdeniz doğal gazı için en somut seçenek yine Türkiye olacaktır.
Özetlemek gerekirse Doğu Akdeniz gazı öncelikle şu adımların atılmasına ihtiyaç duyuyor:
Bağımsız şekilde gerçek rezervlerin tespiti, alıcı ülke ya da firmalarla uzun vadeli satış sözleşmesi imzalanması, gazın çıkartılması için nihai yatırım kararı alınması ve alıcı piyasalara gazı ulaştırmak için en ekonomik güzergâh üzerinden boru hattı inşası.
Kaynak ülkelerin hem gazın çıkartılacağı hem de boru hattı güzergâhının geçeceği münhasır ekonomik bölgeler üzerindeki hukuki ihtilafları çözüme kavuşturması, KKTC ve Filistin üzerine ‘kazan-kazan’ çözümler üretmeleri, özellikle de Türkiye ile aralarındaki jeopolitik gerilimi gevşetme yolunu bulmaları gerekiyor.
Dünya gaz piyasasında önümüzdeki dönemde gaz fazlası olacağını, fiyatların artmayacağını, teknoloji, finansman ve insan sermayesinin daha pahalı hale geleceğini göz önünde bulundurarak uzun vadeli bir iş planı geliştirilmesi olmazsa olmazdır.
Türkiye içinse, çevresindeki coğrafyaların hiçbirinde bugüne kadar gaz konusunda "oyun kurucu" rol üstlenemediğinden hem alıcı, hem ekonomik boru hattı güzergâhı, hem de her bakımdan bölgesel güç olması nedeniyle Doğu Akdeniz’deki bu tarihi fırsatı akıllıca değerlendirmesi önem taşıyor.
Bunun için de görünür gelecekte çözümlenmesi beklenmeyen Kıbrıs, İsrail ve Mısır ile ilişkiler gibi gizli bir tehlikesi olduğu sanılan hususları şimdilik geri plana itip hem alıcı, hem yatırımcı, hem pazarlamacı, hem de güvenlik sağlayıcı "oyun kurucu" rolüyle bölge ülkelerinin özel sektörü ile Türk özel sektörünü öne sürmesi isabetli olacaktır.
TANAP projesi ile doğu-batı yönlü yeni bir doğal gaz boru hattına ev sahipliği yapmaya hazırlanan Türkiye, Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı ile de kuzeyden gelen gazı Avrupa’ya iletiyor. Bunlara bir de güneyden Doğu Akdeniz gazının eklenmesiyle Türkiye hem bölgedeki konumunu güçlendirecek hem de üç tarafı doğal gaz kaynaklarıyla çevrili olma fırsatını avantaja çevirmiş olacaktır.
Sonuç olarak bakıldığına doğu, kuzey ve güneyden gelen doğal gaz boru hatlarının Türkiye merkezinde birleşip batıya iletilmesi Türkiye’yi enerji ticaretinde merkez olma yolunda emin adımlarla ilerletecek gelişmelerdir.
Comments
Post a Comment