Doğu Akdeniz'de Doğalgaz Politikaları

 21. yy. başlarında bölgede keşfi yapılan hidrokarbon (petrol-doğalgaz bileşimleri) kaynakları bölgenin jeopolitik niteliklerine yeni ve çok önemli bir faktör eklemiştir. Doğu Akdeniz havzasında menfaati olan devletler bir taraftan bu bölgedeki kaynaklara sahiplenmek için kendi aralarında güç mücadelesine girerken, bir taraftan da küresel boyutta faaliyet gösteren enerji şirketlerini bu kaynakları araştırmak ve çıkartmak için davet etmişlerdir.
Bölgede yer alan devletler deniz yetki alanlarını belirlemek için Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarını 2’li 3’lü anlaşmalarla garanti altına almaya çalışmıştır. Bunun için her devlet kendi yetki sınırını belirlerken farklı özelliklerini ön plana çıkarmak istemiş bu da Doğu Akdeniz’de deniz yetki sınırları anlaşmazlıklarını ortaya çıkarmıştır. Bölgede bulunan devletlerden Türkiye, Libya ve KKTC farklı bir blok, Yunanistan, Mısır, İsrail ve GKRY ise farklı bir blokta yer almıştır. Bu ikili yapının birbirleriyle yaptıkları MEB sınır anlaşmaları yine birbirlerinin deniz yetki alanlarının çakışmasına neden olmuştur. Bu anlaşmalar sırasında belirlenen ortay hatlar ve diyagonal hatlar esası bu sorunların büyümesine ve anlaşmazlıklar çıkmasına yol açmıştır. 
Doğu Akdeniz’de keşfedilen gaz rezervleri ve tahmini rezervler, bölgedeki jeopolitik dengeleri değiştirmiş, devletler arasındaki ilişkileri etkilemiştir. Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan bazı ülkeler, deniz alanları için Münhasır Ekonomik Bölge ilanında bulunmuş, bunun üzerine üçlü ittifaklar ortaya çıkmıştır. Gaz rezervlerinin yeni pazarlara nasıl ulaştırılacağına dair konuşulan boru hattı veya LNG projeleri, Türkiye ve KKTC dışarıda bırakılarak kurulan İsrail-Kıbrıs-Yunanistan veya Yunanistan-Mısır-Kıbrıs ittifaklarının doğalgaz güvenliği çıkarlarını sağlamak üzere planlanmıştır. Dolayısıyla, Türkiye bölgede kendi hakkını aramak durumunda kalarak bu ittifaklara karşı bir duruş sergilemiştir. Son gelişmelerle birlikte, ittifaklar ve Türkiye arasındaki ilişkiler farklılaşmaya başlamıştır. Deniz kıyısı en uzun iki ülke olarak, bölgedeki aktörler arasından Mısır ve Türkiye’nin ilişkileri, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz projeleri ve bölgesel istikrar açısından oldukça önemli görünmektedir. 
Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya, KKTC ve GKRY’nin kıyıdaşları olduğu bir bölge olarak, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarının işletilmesi ve ihracatı, jeopolitik etkileri olan teknik, idari, güvenlik, yasal ve siyasi zorluklar ortaya koymaktadır. Doğal gazın jeopolitiğinin karmaşık bir yapıya sahip olması, bu zorlukları artırmıştır. Petrolün aksine, doğal gazın ister boru hattı yoluyla ister sıvı halde (LNG) olsun, taşımayı pahalı hale getiren fiziksel özellikleri bulunmaktadır.
Bu, gaz ticaretinin toplam maliyetinin büyük bir bölümünü oluşturmakta ve doğalgaz ekonomisi ve politiğinin dikkate değer bir unsuru olarak değerlendirilmektedir. Gaz taşımacılığı, maliyetli yatırımlar, uzun süreli bir perspektif ve politik kararlılık gerektirmektedir. Bu nedenle, doğal gaz sektörü, ülkeler arasındaki siyasi ilişkilerden ve güvenlik meselelerinden bilhassa etkilenmektedir. Akdeniz gazı, neredeyse tamamen Rus gazına bağımlı olan Güneydoğu ve Orta Avrupa'daki çeşitli üye devletler için tedarik kaynakları ve güzergahlarının çeşitlendirilmesi açısından AB'nin güvenliğini güçlendirebilecek potansiyele sahiptir.
Bölgesel aktörlerin yanı sıra bölgeye ABD, Rusya, Fransa ve Çin’in ilgisi bilinen bir gerçektir. Bu da Doğu Akdeniz’in ne kadar önemli bir bölge olduğunu anlatmak için tek başına yeterli bir durumdur. Bu sebeple Türkiye için ulusal güvenlik meselesi haline gelmiştir. Türkiye aynı zamanda Doğu Akdeniz’i güneyden gelebilecek tehditler için bir ön savunma hattı olarak görmektedir.
Doğu Akdeniz, çok katmanlı jeopolitik görünümüne ek olarak bir de rekabet alanıdır. Devlet dışı aktörler de bu rekabeti şekillendiren önemli unsurlardır. Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan sivil toplum hareketleri, otorite boşluğunun bulunduğu ülkelerde türeyen terör örgütleri, doğal gazın çıkarılması ve pazarlara taşınması için harekete geçen çok uluslu şirketler öne çıkan devlet dışı aktörlerdir.
Bu belirsiz ortamda Türkiye, zorlu bir gündemle karşı karşıyadır ve bu zorlukların başında da Ankara-Washington ilişkilerinde uzun süredir devam eden kriz gelmektedir. ABD’nin bölgede izlediği politikalar, Türkiye’nin hayati çıkarlarıyla çoğu zaman çelişmektedir. Suriye meselesi başta olmak üzere bölgesel güvenlik sorunlarında Beyaz Saray, Ankara’ya gerekli desteği sağlamamıştır. ABD’nin bölgedeki müttefikleri konumunda bulunan İsrail ve Mısır’la süren anlaşmazlıklar da dikkate alınmalıdır. Bütün bu sorunlar Türkiye’nin enerji alanında gerek bölge ülkeleriyle gerekse ABD’yle işbirliği yapmasını zorlaştırmaktadır.
Tahminlere göre Doğu Akdeniz havzasında parasal değeri 30 trilyon dolara ulaşan 15 trilyon metreküpe eşdeğer hidrokarbon yatağı bulunmaktadır. Bu rakamlar bile İran’ın ispatlanmış rezervlerinin sadece yarısı kadardır.Ancak büyüklüğü ne olursa olsun Akdeniz’in derinliklerinde var olduğuna inanılan hidrokarbonlar paylaşımı ile ilgili konular daha şimdiden bölge ülkeleri arasında sorun teşkil etmeye başlamıştır. 
Türkiye Doğu Akdeniz ülkeleriyle ilişkilerini yeniden gözden geçirmeli. Özellikle Mısır, Suriye ve İsrail ile ilişkiler ülkemizin milli çıkarları doğrultusunda değerlendirilmelidir. Ege Denizi'nde olduğu gibi Yarı kapalı bir deniz olan Akdeniz'de kıyıdaş devletler, deniz alanlarının sınırlandırılması da dahil olmak üzere haklarını kullanırken ve görevlerini yerine getirirken işbirliği yapma zorunluluğu var ve birbirleriyle etkileşim halindedir.
Doğu Akdeniz’in büyük güçler arasında bir rekabet alanına dönüşmesi sorunu karmaşık hale getirmektedir. ABD ile Rusya arasındaki rekabetin sahnelerinden biri haline gelen Doğu Akdeniz’de askeri bir hareketlilik söz konusudur. Türkiye ABD’yle önemli sorunlar yaşarken Rusya’yla Suriye’de bir işbirliğine gitmiştir. Fakat bu işbirliği Suriye ile sınırlıdır ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY’ye bazen açık bazen üstü örtülü destek veren Batılı güçleri dengeleme adına bir yarar sağlamamaktadır.
Doğu Akdeniz jeopolitiğinde yaşanan dönüşüm üç alanda kendisini göstermektedir;
Birincisi, gaz keşifleri bölge ülkelerini işbirliği arayışına yöneltmiştir fakat bu keşiflere paralel olarak bölgede artan güvensizlikler tüm bölge ülkelerinin güvenlik odaklı bir dış politika izlemesine yol açarak işbirliğini zorlaştırmıştır. Türkiye’nin işbirliği süreçlerinin dışında tutulması doğalgaz kaynaklarının çıkarılarak uluslararası piyasalara sunulmasını geciktirmiştir. 
İkincisi, petrol ve gaz alanındaki işbirliği ortak tehdit algılarıyla birleşince bölgede yeni ittifak yapıları doğmaya başlamıştır. Yunanistan, GKRY, İsrail ve Mısır sadece petrol ve gaz alanında değil aynı zamanda siyasal ve askeri alanlardada işbirliğine gitmişlerdir. Türkiye’den algıladıkları tehdit ise bu ülkelerin siyasal işbirliğinin temel motivasyonu olmuştur. 
Üçüncüsü, bu ittifak oluşumları karşısında Türkiye iç dengeleme yoluna girmiş ve caydırıcılığa dayanan bir strateji izlemiştir. Neredeyse ülkeleriyle siyasal anlaşmazlıklar yaşanması alternatif bir ittifakın ortaya çıkamaması anlamına gelmiştir. Fakat Türkiye son dönemde İsrail ve Mısır’la ilişkilerini normalleştirme girişimlerinde bulunmaktadır. Bu iki ülke ile Türkiye arasındaki anlaşmazlıklar daha çok siyasal içeriklidir. Dolayısıyla Yunanistan ve GKRY ile yaşanan egemenliğe ilişkin uyuşmazlıklardan farklı bir niteliğe sahiptir. Bu bakımdan Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmesi, bu ülkelerin kendi aralarındaki işbirliği sürse de bu işbirliğinin Türkiye karşıtı bir ittifaka dönüşmesi önlenebilecektir. Bu bakımdan Türkiye bir dengeleme politikasına yönelmiş görünmektedir.
Sonuç olarak Doğu Akdeniz’deki enerji rezervlerinin paylaşımı, birçok küresel aktörü de içine alan dünyanın en önemli enerji politik sorunlarından biri haline gelmiştir. Bu enerji rezervlerinin paylaşımı kadar dağıtımı da bir o kadar önemlidir. Türkiye her iki konuda da haklı ve avantajlı konumdadır. Bu haklılığı ve avantajı hayata geçirmek içinse bölgesel ve küresel güçlere karşı kararlılığını göstermek zorundadır. Bu nedenle bölge gitgide artabilecek bir gerilime ev sahipliği yapma durumunda kalabilir. Çünkü bölgenin dinamizmi burayı birçok bölgesel ve küresel güç için vazgeçilmez kılmıştır.





Comments

Popular posts from this blog

Yunan’ın Türk Korkusuyla Giriştiği İtalya ve Mısır Anlaşmalarındaki Hüsranı

Türkiye - Libya MEB Sınırlandırma Anlaşması Ve Önemi

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve GKRY ile müzakere edeceği bir konu yoktur.