Münhasır Ekonomik Bölge,Doğu Akdeniz,Türkiye ve KKTC

Münhasır ekonomik bölge, bir kıyı devletinin karasuları esas çizgisinden başlayarak 200 mile kadar varan ve karasuları dışında kalan su tabakası ile deniz yatağı ve onun toprak altında bu kıyı devletine münhasır haklar ve yetkiler tanınan deniz alanıdır.
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile kurallara bağlanan münhasır ekonomik bölge kavramı, devletlere 200 mile varan genişlikte bir alanda hak ve yetkiler vermekte, buna karşın münhasır ekonomik bölgeye sahip olan devletin, üçüncü devlete zarar vermemesi, sahili bulunmayan ve coğrafî bakımdan elverişsiz devletlere hakkaniyet ilkesi çerçevesinde bazı haklar tanımasını öngörmektedir.
Sözleşme, paylaşım konusuna da düzenleme getirmekte ve sahilleri bitişik veya karşı karşıya olan denizlerde tarafların anlaşarak çözüm bulması kuralını getirmektedir. Bununla birlikte devletler uygulamada bu kuralı göz ardı ederek hareket etmektedirler.
Nitekim GKRY, uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen Doğu Akdeniz’de belirlediği münhasır ekonomik bölgesinde petrol ve doğalgaz arama çalışmaları başlatmıştır. Bunun yanı sıra GKRY’nin münhasır ekonomik bölge politikası çerçevesinde gerek bölge devletleri gerekse Fransa ve AB gibi diğer aktörlerle siyasî, askerî ve ekonomik ilişkilerini güçlendirmesi, Türkiye’nin güney sınırlarını ve ekonomik çıkarlarını ciddi ölçüde tehdit etmektedir.
Yunanistan’ın da GKRY örneğinden hareket ederek münhasır ekonomik bölge ilan etmek için fırsat kollaması ve bunu gerçekleştirmesi halinde,Türkiye’nin toplam 145.000 km2 olması gereken münhasır ekonomik alanı 33.000 km2’ye düşecek ve Türkiye Akdeniz’de de çok dar su yoluna sahip olmasına neden olacaktır.
Türkiye’nin güney sınırlarında ciddi bir şekilde belirmeye başlayan bu tehlikeyi bertaraf etmesi için birtakım adımlar atması gerekmektedir. Bu adımlardan ilki ve en acil olanı Türkiye’nin münhasır ekonomik bölge politikasını belirlemek olmalıdır. Zira bölgesinin en önemli güçlerinden biri olan Türkiye’nin münhasır ekonomik bölge politikası GKRY’nin politikası karşısında oldukça etkisiz kalmaktadır. Ayrıca Ankara’nın politikalarını GKRY’nin yaptığı hamlelere karşılık üretmesi nedeniyle Türkiye aleyhinde olan gelişmeleri engellemekte zorlanmaktadır.
Türkiye acilen münhasır ekonomik bölge politikası belirlemelidir.Türkiye’nin atması gereken ikinci adım Doğu Akdeniz’de kendi münhasır ekonomik bölgesini belirlemesidir. Bu bağlamda Türkiye, GKRY’nin izlediği politikanın benzerini izleyerek Doğu Akdeniz’e kıyısı olan Suriye, Mısır, Lübnan, İsrail ve Libya ile münhasır ekonomik bölge antlaşmaları yapacak konuma gelmelidir.Bu antlaşmalar sonucunda Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesi GKRY ve Yunanistan’ın aleyhine gelişecek şekilde büyüyecek ve 189.000km2'ye çıkacaktır.
Türkiye’nin yapacağı antlaşmalar elini kuvvetlendirecek ve olası bir pazarlık durumunda kendi egemenliği altında olmas gereken 145.000 km2'lik alan yerine 33.400 km2'Lik alanı pazarlık konusu haline getirebilecektir.
ADALARIN "MEB" Deniz Hukuku 121(2) Üçüncü Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı ('BMDHS III') Nihayetinde, 121 (2) LOSC maddesi gereğince, Konferans, adaların deniz bölgeleri oluşturmak haklarını tanıdı. Madde 121 LOSC, teamül hukukunu yansıtır (ICJ, Nikaragua v Kolombiya (2012), paragraf 139) ve dolayısıyla taraf olmayan devlet dışı taraflar için de geçerlidir. Tüm kıyı devletleri Münhasır Ekonomik Bölgesi de dahil olmak üzere uluslararası hukuka uygun olarak ve BMDHS dahil olmak üzere, denizcilik bölgeleri kurma hakkı vardır; MEB haklarının uygulanması amacıyla haklarını uygulamak için tüm komşu ülkelerle sınır belirleme anlaşmalarını tamamlaması gerekli değildir;MEB alanı geçici olarak eşit mesafe / orta hat ilkesine dayanarak belirlenecektir.
Kıbrıs'ta Hidrokarbon konusu sadece Deniz Hukuku konusu değildir. Güney Kıbrıs hidrokarbonlar konusunda tek yanlı olarak uzun vadeli kararlar alıyor. Hidrokarbonlar çok boyutlu bir konudur ve sadece Deniz Hukuku ile sınırlı kalınmamalıdır. Konu hakkında Güney Kıbrıs hukuki pozisyon alıyor Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet ise gelecekten endişe duyuyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin durumu farklı bir uyuşmazlık nedenidir. KKTC uluslararası arenadaki tanınırlığı tartışılmakta olduğu için Münhasır Ekonomik Bölge konularındaki hakları da doğal olarak tartışma konusudur.
KKTC
12 mil karasularına ve 200 metre derinliğe veya işletilebilir derinliğe kadar olan bölgede kıta sahanlığına sahip olabileceğine ilişkin düzenlemeleri bulunan KKTC, Doğu Akdeniz politikasını hakkaniyet ilkesi üzerine konumlandırmıştır. Bu ilke çerçevesinde KKTC, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesi için bölge devletlerinin bir araya gelerek hakkaniyet ilkesi çerçevesinde paylaşım antlaşması imzalaması gerektiğini savunmaktadır.
Bunun yanı sıra KKTC yönetimi, GKRY’nin adanın tek temsilcisiymiş gibi hareket etmesini ve bölge devletleri ile münhasır ekonomik bölge antlaşmaları imzalamasını kabul etmemekte ve yapılan antlaşmaları tanımamaktadır. Ayrıca KKTC, gerek Kıbrıs adası üzerindeki,gerekse deniz alanlarındaki hidrokarbon kaynakları üzerinde GKRY ile eşit haklara sahip olduğunu belirtmekte ve bu görüş doğrultusunda GKRY ve petrol şirketlerinden %50 pay talep etmektedir.
Son olarak atılması gereken bir diğer adım da Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına ilişkin olmalıdır. Türkiye, petrol ve doğalgaz arama konusunda da GKRY’nin gerisinde kalmış ve GKRY’nin petrol şirketlerine sondaj izni vermesi üzerine TPAO’ya,bölgede çalışma izni vermiştir. Bunun yerine Türkiye ve KKTC gerek TPAO ,gerekse diğer petrol şirketlerine arama ve sondaj izni vererek bölgedeki etkinliğini artırmalıdır.
Türkiye’nin Enerji Stratejisinin Akdeniz’e yönelik hedeflerine başarıyla ulaşabilmesinin olmazsa olmaz şartı, Akdeniz’de "Münhasır Ekonomik Bölge" ilan edilmesidir.
Türkiye’nin 1986’da Karadeniz’de ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge, bu alanda gerçekleştirdiğimiz hidrokarbon rezervleri arama, sondaj ve çıkarma faaliyetlerini hukuksal açıdan kolaylaştırmaktadır. Aynı şeyin Akdeniz’de de yapılması gereklidir. İsrail, Mısır, Lübnan ve GKRY’nin kendi Münhasır Ekonomik Bölgelerini Akdeniz’de ilan ettikleri, hatta kendi aralarında ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmaları yaparak, yasama organlarında onayladıkları bir ortamda, Türkiye’nin bu adımı hala atmamış olmasının izahı kabil değildir.
Türkiye’nin 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmadığı, Münhasır Ekonomik Bölge’nin de orada tanımlandığı, dolayısıyla Türkiye’nin taraf olmadığı sözleşmeden kaynaklanan bir hakkı kullanamayacağı iddiasının geçerliliği yoktur. Öyle olsaydı, Karadeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgemizi nasıl ilan edecekti?
Özetle, Sözleşme ve uluslararası yargı kararları hakkaniyete uygun bir çözüm için; “ilgili tüm taraflar arasında varılacak bir antlaşmadan” bahsetmektedir. Bununla birlikte "MEB’in tek taraflı ilan edilemeyeceğine ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Doğu Akdeniz’in en büyük sahil şeridine sahip olan ve bölgesinin en güçlü devletlerinden biri konumunda bulunan Türkiye’nin, GKRY’nin politikaları karşısında müşkül durumda kalmaması için acilen önlemler alması ve uzun vadeli planlar belirlemesi gerekmektedir. Türkiye’nin uzun vadeli planlarını gerçekleştirmesi için Doğu Akdeniz’de belirlenen oyunları oynayan oyuncudan ziyade, bölgede ulusal menfaatlerini azami düzeyde gözetecek şekilde biçimlendiren oyun kurucu olması elzemdir.

Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli

Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek