Yörükler-1 kuyusu kuru kuyu olma ihtimali riski çok yüksek

HATIRLATIRIM: Fatih gemisi 02 Kasım 2018'de 140 gün süren ve Doğu Akdeniz'de ilk sondaj olan Alanya 1'de kuru kuyu kazdı. Yörükler-1 kuyusu da konumu itibariyle neredeyse aynı jeolojik oluşumlar içinde yer alır. Alanya-1 kuyusunun bulunduğu Antalya havzasında yıllar önce o bölgede sismik çalışmalar ve araştırmalar yapıldı. Eldeki sismik kesitlerden edinilen bilgiler kadarıyla oradaki petrol ve gaz rezervi yok denecek kadar az. Riski yüksek bir alan, başarı şansımız yok.
Benim iddiam şu; Petrol ve doğalgaz araştırmalarında veri miktarı ve türü arttıkça, tüm jeolojik, jeomorfolojik, jeokimyasal ve jeofzik bilgi ve verilerinin bütünleştirilmesi başarı için bir gereklilik haline gelmiştir. Fakat, mevcut jeolojik veriler haricinde; Göz ardı etmek istemediğim bir durum da var; bu gemi 7. nesil ilk defa KULLANILIYOR. Gemiyi ve personeli test etme, iş tecrübesi ve gelişim amaçlı en riskli fakat maliyeti en düşük yerden başlamış olabilmeleri de mümkündür.
UMARIM: Abdülhamid Han 7 Ekimde sona erecek olan Yörükler-1 kuyusundan sonra ikinci hamlesini Kıbrıs açıklarında gaz bulma şansı çok daha yüksek olan sondaj faaliyetlerine Yavuz gemisinin tekrar geri gelmek üzere bıraktığı "Selçuklu 1 veya Anadolu 1/2/3 lokasyonunda" devam eder.

2019 çalışmalarımda elimdeki veri setinden faydalanarak bilimsel analiz ve yorumalarımı arz ederim;
Doğu Akdeniz Havzası, son yıllarda yoğunlaşan enerji diplomasisi ve potansiyel hidrokarbon sahalarını kontrol altında tutma çabalarına bağlı olarak jeopolitik ve jeostratejik önemi hızla artan bir bölge özelliğindedir. Özellikle uluslararası anlaşmalar kapsamında, münhasır ekonomik bölgeler bazında haritaları yeniden tanzim eden hamleler, sahadaki hakimiyet durumunun yanı sıra enerji kaynaklarına sahip olma açısından da paydaşların daha çok bileşenli ve daha agresif bir profilde ortaya çıkmalarına sebep olmuştur.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Libya ile yapılan anlaşmaların etkisiyle bölgedeki en önemli aktör olma konumunu sağlamlaştıran Türkiye’de süregelen mücadeledeki etkin rolünü pekiştirmek üzere Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han simli 4 derin deniz sondaj gemisine ek olarak Barbaros Hayreddin Paşa ve Oruç Reis adlı 2 sismik araştırma gemilerinin de katkısıyla hukuki hakkı olan sahalarda hidrokarbon arama çalışmalarını hızlandırmıştır. Ancak, bu aramalardan henüz ekonomik olarak işletilebilecek bir hidrokarbon sahası keşfi gerçekleşmemiştir.

Her ne kadar, Nil Deltası’nın deniz dibindeki kısımları ile İsrail açıklarındaki Leviathan bölgesinde önemli hidrokarbon keşifleri yapılmış olsa da, sahanın genişliği ve hidrokarbon rezervlerinin tespitine yönelik verilerin yeni yeni oluşmaya başlaması sebebiyle sondaj yeri belirlemede bugüne kadar isabetli tercihler yapılamadığı açıktır. Öte yandan çamur volkanları, graben ve yarı grabenler, deniz dibi sırtları, dom yapıları ve kıvrım sistemleri gibi bazı morfolojik göstergelerin hidrokarbon sahalarının keşfinde alan daraltıcı ve keşif başarı oranını yükseltici etkisinin olduğu bilinmektedir.

Doğu Akdeniz Havzası’nın farklı çözünürlüklerdeki batimetrik modelleri kullanılarak yapısal özellikleri açısından hidrokarbonların kapanlanabileceği birimler ile hidrokarbon rezervuarlarına has göstergeler barındıran morfolojik yapılar belirlenmiştir. Bu verilere göre, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölge sınırları içerisinde yer alan Finike açıklarında bir dizi çamur volkanını da barındıran Anaksimander Deniz Dağı, Kıbrıs Adası’nın batısında yer alan Florence yükseliminin güneydoğu uzantısı ve İskenderun Körfezi güneyi jeokimyasal, jeofizik ve sondajlı hidrokarbon arama çalışmalarında odaklanılması gereken başlıca morfolojik yapılar olarak öne çıkmaktadır.

Çamur volkanları dışında Doğu Akdeniz havzasında hidrokarbonlar için rezervuar koşullarını oluşturabilecek yapısal jeomorfolojik birimlerin en dikkate değer olanları graben ve yarı grabenler, deniz dibi sırtları, dom yapıları ve kıvrım sistemleri ile delta depolarıdır. Bu birimlerin meydana getirdikleri geometriler kapanlanma açısından elverişli ortamlar teşekkül ettirmektedirler. Özellikle rezervuar kayalarla mütenasip konumlanan yapısal potansiyel kapanlar özellikle üzerinde durulması gereken öncelikli sahalar olarak kabul edilebilir. Hidrokarbon arama faaliyetlerinde böylesi yapıların da dikkate alınarak rezervuar keşiflerindeki başarı oranının artacağı muhakkaktır.

Çamur volkanları, hidrokarbon gaz çıkışları, soğuk sızıntılar ve otijenik karbonatlar, Türkiye denizlerindeki çalışan petrol sistemlerinin varlığı için kanıttır. Ancak günümüze kadar, Türkiye denizlerindeki hidrokarbon arama faaliyetlerinin temel odak noktası, sondaj faaliyetlerinin yanı sıra sismik araştırmalardır. Önceki jeolojik, jeofizik ve sondaj verileri değerlendirildiğinde, denizlerdeki hidrokarbon aramalarında ekonomik üretim yapılabilir petrol ve doğalgaz sahalarının keşfedilmesinde başarısız olunmasının ana nedeninin jeolojik ve jeofiziksel veri yetersizliği olmadığı, aksine arama kuyularının lokasyonlarının yanlış seçilmesi olduğu kolaylıkla tespit edilebilmektedir.
Bu nedenle, sondaj lokasyonlarının sadece sismik ölçümlerden elde edilen sinyallere dayanan yorumlara göre seçilmesi yerine, mevcut jeolojik, jeomorfolojik, jeokimyasal ve jeofizik verilerin bütünleşik bir şekilde değerlendirmesi sonucunda seçilmesi oldukça önemlidir. Petrol ve doğalgaz araştırmalarında veri miktarı ve türü arttıkça, tüm jeolojik, jeomorfolojik, jeokimyasal ve jeofizik bilgi ve verilerinin bütünleştirilmesi başarı için bir gereklilik haline gelmiştir. Tüm bilgi ve verilerin başarılı bir şekilde ilişkilendirilmesi, çok daha doğru sonuçların alınmasına katkı sağlayacaktır.

Doğu Akdeniz havzasında petrol ve doğalgaz birikimleri için umut vaat eden bölgeler, öncelikle jeolojik, jeokimyasal ve jeofizik verilere eklenen jeomorfolojik verilerle de bütünleştirilerek ve kişisel deneyimlerle birleştirilerek belirlenmiştir. Bilhassa çamur volkanları, graben ve yarı grabenler, deniz dibi sırtları, dom yapıları ve kıvrım sistemleri ile delta depoları gibi kapan sahası oluşturma potansiyeli bulunan jeomorfolojik birimlerin kuyu lokasyonları belirlenirken dikkate alınmasının çok önemli olduğu düşünülmektedir.

ÖNERİYORUM: Gelecek hidrokarbon arama faaliyetlerinin, bu çalışmamda önerilen hedef alanlara kaymaları halinde keşif başarısına katkıda bulunulabileceği öngörmekteyim. Bu çalışmamda önerilen kuyu yerlerinde, sondaj çalışmalarının yapılmadan önce MTA Oruç Reis sismik araştırma gemisi kullanılmak suretiyle su sütunundan ve deniz tabanından jeolojik ve jeokimyasal numuneler alınarak sondaj yerlerinin doğrulanmasnı tavsiye ederim.









Comments

Popular posts from this blog

"Altın Madeni’nde Siyanürle Altın Aranıyor" iddiası..

Akdeniz’in Hidrokarbon Potansiyeli