Yunanistan, 1982 BMDHS’ne atıfta bulunarak, karasularını 12 mile çıkartmak istemektedir. 1982 BMDHS’nin 3’üncü, 70, 122, 123 ve 300’üncü maddeleri gereğince, Yunanistan tek taraflı olarak karasularını 12 mile genişletemez. Lozan'a göre Ege'de adaların kıta sahanlığı yok. 3 mildi, 6 mile çıkardılar. "Ege ve Akdeniz’in tek sahibi benim” anlayışında olanlara HATIRLATIRIM; Lozan barış dengesini bozarsan savaş çıkar. 1995'te 'Casus Belli' dedik. Bu adımlar Yunan halkının acılar çekmesine neden olur. Ege'de 12 mil, savaş nedeni.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki uyuşmazlık konuları içerisinde, ilişkileri bir anda tırmandırabilecek konulardan birini, bu ülkelerin kıyıdar oldukları Ege Denizi'nde, ulusal karasuları sınırını 6 milden 12 mile genişletme çabaları oluşturmaktadır.
1982 yılında, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin ulusal karasuları sınırını azami 12 mil olarak saptayan kararından sonra, Yunanistan'ın Ege Denizi'nde ulusal karasuları sınırını 12 mile genişletmek istemesi, bu denize kıyıdar ülke olan ve yaşamsal çıkarları bulunan Türkiye tarafından yoğun tepkiyle karşılanmıştır. Türkiye ve Yunanistan arasında, Ege Denizi'ndeki ulusal sınırların saptanmasında, geleneksel deniz hukuku ilkeleri göz önünde bulundurularak, 3 millik kural temel kabul edilmiş ve Lozan Barış Antlaşması sırasında iki ülke arasındaki denge ve sınır, bu 3 millik kurala göre saptanmıştır.
Türkiye ve Yunanistan arasında fiili olarak saptanan 3 millik ulusal karasuları sınırı, 1930'ların ikinci yarısından itibaren değişmiştir. Yunanistan, 1936 yılında almış olduğu bir kararla ulusal karasuları sınırını 6 mil olarak saptamıştır.. Yunanistan'ın bu kararı, Türkiye ve Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın dorukta olduğu ve İtalya'nın Akdeniz'de bir tehlike olarak belirdiği dönemde, pek fazla önemsenmemiştir. Türkiye açısından ulusal karasularının 6 mile genişletilmesi durumu ise, ancak 1964 yılında gerçekleşebilmiştir. 1964 yılında kabul edilen 476 sayılı Karasuları Kanunu ile Türk karasularının genişliği 6 mil olarak saptanmış, ayrıca karşılıklılık esası kabul edilmiştir. Buna göre Türkiye, ulusal karasuları sınırını 6 milden geniş olarak belirlemiş ülkelere karşı, bu ülkelerin kabul etmiş oldukları karasuları sınırını uygulayacaktır. Uygulamada bu ilke, Karadeniz ve Akdeniz'de 12 mil olarak gerçekleşmiştir.
1964 yılından itibaren, hem Yunanistan'ın hem de Türkiye'nin ulusal karasuları sınırlarını 6 mil olarak belirtmelerinden sonra Ege Denizi'nde paylaşım şu şekilde gerçekleşmiştir; Yunanistan, Ege'deki 3000 dolayındaki ada ve adacıklara sahip olmasından kaynaklanan bir avantajla yaklaşık % 35, Türkiye ise % 8,8 oranında bir paya sahip olmuşlardır.
Türkiye ulusal karasularına ilişkin olarak 29 / 05 / 1982 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 2674 sayılı Karasuları Kanunu ile, "Türk karasularının genişliği altı deniz milidir. Bakanlar Kurulu, belirli denizler için o denizlerle ilgili bütün özellikleri ve durumları gözönünde bulundurmak ve hakkaniyet ilkesine uygun olmak şartıyla, altı deniz milinin üstünde karasuları genişliği tespit etmeye yetkilidir" denilmektedir.
Buna koşut olarak Bakanlar Kurulu'nun 29 / 05 / 1982 tarihli 8/4742 sayılı kararı ile karasularının genişliğine ilişkin olarak Karadeniz ve Akdeniz'de mevcut olan durumun(12 mil)sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.1973 yılı sonlarında Türkiye'nin Ege Denizi kıta sahanlığında TPAO'ya petrol arama ruhsatları vermesinden sonra, Türk - Yunan ikili ilişkilerinde karasuları ve kıta sahanlığı konusunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte, her iki ülke açısından da karasuları konusu, ulusal güvenlik kaygıları çerçevesinde de ele alınmaya başlanmıştır. Uluslararası Deniz Hukuku Konferansları çerçevesinde karasularının 12 mile kadar genişletilebilmesi konusunda genel bir yaklaşımın belirmesine koşut olarak, Yunanistan, Ege Denizi'ndeki ulusal karasuları sınırını 6 milden 12 mile çıkaracağı yolunda açıklamalarda bulunmaya başlamıştır. Ancak Türkiye, 1995 yılında Yunanistan'ın bu açıklamalarına oldukça sert tepki göstererek,bu yönde alınacak bir kararın savaş nedeni, "casus belli" sayılacağını belirtmiştir.
1982 BM III. Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin hazırlanması ile Türkiye ve Yunanistan arasında Ege Denizi karasuları ve kıta sahanlığı sorunu yeniden gündeme gelmiş ve Yunanistan, bu sözleşmeye dayanarak, ulusal karasuları sınırını 12 mil olarak belirleme hakkına sahip olduğunu ve bu hakkı zamanı geldiğinde kullanacağını açıklamıştır. Yunanistan'a göre, 12 millik karasuları sınırı, artık bütün devletler tarafından benimsenen bir teamül, devletler genel hukuku kuralı durumundadır. Yunanistan, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 3. maddesine göre kendi ulusal karasuları sınırını 12 mil olarak belirleme hakkına sahiptir. Bu arada, Ege Denizi'ndeki adalar Yunanistan'ın egemenliğinin ve ülkesel bütünün ayrılmaz bir parçası olduğundan, bu adalar da 12 millik karasuları sınırına sahiptir.
Yunanistan'ın bu yaklaşımına karşı Türkiye, karasularının genişliği konusunda geçerli olan tek bir genel kuralın bulunmadığını ileri sürerek, böylesine bir kuralın varlığı halinde bile, Türkiye'nin bu kuralla bağlı sayılamayacağını belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye'nin görüşüne göre; Ege Denizi, coğrafi konumu açısından kapalı-yarı kapalı deniz statüsündedir, dolayısıyla, bu denizde karasuları sınırları belirlenirken bu yapı göz önünde bulundurularak hareket edilmeli, kıyıdar ülkeler arasında yapılacak görüşmelerle sınır belirlenmelidir.
Ege Denizi'nde ulusal karasuları sınırının 12 mile genişletilmesi durumunda, bu denize kıyıdar ülkelerden biri olan Türkiye'nin zararlı çıkacağı kesindir. Gerçekten de, Yunanistan'ın Ege Denizi'nde karasuları sınırını 12 mile genişletme kararının gerçekleşmesi durumunda bu denizde ulusal karasuları oldukça dengesiz bir paylaşım ortaya çıkaracaktır; Yunan karasuları % 60,33, Türk karasuları ise, yaklaşık % 9. Bu dağılım içerisinde Ege'de uluslararası antlaşmalarla Yunanistan'a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların karasuları % 10,65, uluslararası sular veya açık deniz olarak kalan bölgenin oranı ise % 20,02'dir.
Ege Denizi'nde karasuları sınırının 12 mile genişletilmesi durumunda bu bölgede devletlerin egemenlik hakları açısından da kimi değişiklikler yaşanacaktır. Türkiye açısından ulusal kıta sahanlığı olarak kabul edilen bölgeler Yunan karasuları içerisinde kalacak ve Türkiye bu bölgelerde hak iddia edemeyecektir;
Ege Denizi'nin büyük bir bölümünün Yunan ulusal karasularını oluşturmakta oluşu ve uluslararası sular sayılabilecek bölgelerin Yunan karasuları ile çevrili olması, Türkiye'nin olduğu kadar bu sulardan yararlanan diğer devletlerin de uluslararası sulardan yararlanma haklarını "zararsız geçiş" hakkına dönüştürecektir,
Karasularının 12 mil olarak belirlenmesi durumunda Ege Denizi'nin ulusal hava sahası da buna bağlı olarak genişleyeceğinden Türkiye'nin Ege üzerindeki askeri uçuşları ve tatbikatları (hava-deniz) gerçekleşemeyecektir, Ulusal karasularının 12 mil olarak saptanmasıyla Türkiye, Ege Denizi balıkçılığında ekonomik, ticari kayıplara uğrayacaktır.
Türkiye ve Yunanistan arasında Ege Denizi karasuları sınırını 6 milden 12 mile genişletme uyuşmazlığı, tarafların ileri sürmüş olduğu bir dizi hukuki ve siyasi gerekçe çerçevesinde değerlendirilebilir. Kıyıdar bir devletin ulusal karasuları sınırını saptama hakkı; BM III. Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 3. maddesine göre; "Her devlet karasularının genişliğini tespit etme hakkına sahiptir; bu genişlik işbu Sözleşmeye göre tespit edilen esas hatlardan itibaren 12 deniz milini geçemez."
Yunanistan, Sözleşmenin bu maddesine dayanarak Ege Denizi'nde ulusal karasuları sınırını kendi iç hukuk yollarını, bağımsız iradesini kullanarak 6 milden 12 mile çıkarabileceğini ileri sürmektedir.Türkiye'nin bu konudaki görüşüne göre ise, Sözleşmenin ilgili hükmü, 12 mil genişliği bir üst sınır olarak kabul etmiştir. Bu bağlamda, ilgili hükme dayanarak karasuları genişliğini belirleme hakkını kullanan bir devletin bu uygulaması, aynı zamanda, uluslararası bir nitelik taşımaktadır. Nitekim, Uluslararası Adalet Divanı'nın almış olduğu bir karara göre; deniz alanlarının sınırlandırılmasının her zaman uluslararası yönü vardır; bu yalnızca sahildar devletin iç hukukunda açıklandığı biçimiyle onun iradesine bağlı olamaz. Her ne kadar tek sahildar devletin bunu gerçekleştirme yetkisine sahip olması nedeniyle sınırlandırma işlemi zorunlu olarak tek taraflı bir işlem ise de, buna karşılık, bu sınırlandırmanın, üçüncü devletler bakımından geçerliliği uluslararası hukuku ilgilendirmektedir."
Yunanistan'ın Ege Denizi'nde ulusal karasuları sınırını 12 mile çıkarması durumunda Türkiye, uluslararası hukuka dayanarak bu uygulamayı tanımama hakkına sahiptir. Türkiye'nin 12 mil iddialarına karşı izlemiş olduğu yaklaşım bu konuda teamül oluşturmaktadır, dolayısıyla, Yunanistan'ın bu yönde alacağı bir kararı Türkiye'nin kabullenmesi beklenemez.BM. Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 3. maddesinde belirtilen 12 mil sınırının bir genel hukuk kuralı, teamül (yapılageliş kuralı) olduğu; Yunanistan'ın iddiasına göre, ilgili Özleşmenin 3. maddesinde belirtilmiş bulunan 12 millik kural, giderek, bütün devletler tarafından genel kabul gören bir devletler genel hukuku kuralı, yapılageliş kuralı oluşturmaktadır.
Ege Denizi'nin statüsü ve hakkın kötüye kullanılamayacağı ilkesi; BM III. Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 122. maddesine göre;"İşbu Sözleşmenin amaçları uyarınca 'kapalı veya yarı kapalı deniz'den, iki veya daha çok devlet tarafından çevrili ve diğer bir denize veya okyanusa dar bir geçitle bağlı bulunan veyahut da bütünüyle veya büyük bir bölümü ile, iki veya daha çok devletin karasularından ve münhasır ekonomik bölgelerinden oluşan bir körfez, bir deniz havzası veya bir deniz anlaşılır."
Türkiye'nin görüşüne göre, Yunanistan'ın Ege Denizi'nde sahip olduğu adaların karasularını tek taraflı olarak, 6 milden 12 mile genişletmek istemesi, bu denizin kapalı-yarı kapalı statüsün göz önünde bulundurulduğunda, diğer kıyıdar ülke olan Türkiye açısından olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir harekettir. Bu nedenle, kıyıdar devletler olarak Türkiye ve Yunanistan arasında bu konuda ortak bir görüşün bulunması gerekmektedir. Söz konusu Sözleşmenin 15. ve 123. maddeleri, bu türden hak ve yükümlülükleri düzenlemektedir. 15. maddeye göre;"İki devletin sahilleri bitişik veya karşı karşıya olduğunda, aralarında aksine bir anlaşma olmadıkça, bu devletlerden ne birinin ne de diğerinin kendi karasularını, bütün noktaları, bu iki devletin her birinin karasularının genişliğinin ölçülmeye başlandığı esas hatların en yakın noktalarından eşit uzaklıkta bulunan orta hattın ötesine uzatmaya hakkı yoktur. Bununla beraber bu hüküm, tarihi hakların veya diğer özel durumların varlığı nedeniyle, her iki devletin karasularının başka şekilde sınırlandırılmasının gerekli olduğu durumlarda uygulanmaz." 123. madde hükmüne göre ise;"kapalı veya yarı kapalı bir denize sahildar olan devletler, işbu Sözleşme gereğince kendilerine ait olan hakların kullanılmasında ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinde aralarında işbirliğinde bulunmalıdırlar"
Ege Denizi'nde karasuları sınırının Yunanistan tarafından tek taraflı olarak 6 milden 12 mile genişletilmesi durumu, yukarıda sıralanmış olan Sözleşme hükümlerine aykırı bir durum ortaya çıkardığı gibi, ayrıca Sözleşmenin 300. maddesine de aykırı bir sonuç doğuracaktır. 300. madde hükmüne göre;"Taraf devletler işbu Sözleşme uyarınca üstlendikleri yükümlülükleri iyi niyetle yerine getirmeli ve işbu Sözleşmede tanınan hakları, yetkileri ve serbestileri hakkın kötüye kullanılmasını oluşturmayacak biçimde kullanmalıdırlar." Türkiye'nin görüşüne göre; Yunanistan'ın, Ege Denizi'nde ulusal karasularını 12 mile genişletmesi, Türkiye'nin bu denizdeki kıta sahanlığı haklarını ortadan kaldıracağı gibi, bu denizden yararlanırken dayanmış olduğu ekonomik, ticari, askeri ve siyasi egemenlik haklarını da sınırlandıracak, bu denizi adeta bir "Yunan Gölü"ne dönüştürecektir, dolayısıyla bu tür bir davranış hakkın kötüye kullanılması olacaktır.
Yunanistan'ın ulusal karasularını 12 mile çıkarmakta kararlı olduğunu ve zamanı geldiğinde bu hakkını kullanacağını dile getirmekte oluşu, Türkiye'nin de bu konudaki kararlı tutumunu sıklıkla dile getirmesine neden olmaktadır. Türkiye'nin, Yunanistan tarafından alınacak böylesi bir kararı savaş nedeni "casus belli" olarak nitelendirmesi, iki ülkenin de birbirlerini ulusal çıkarları, egemenlik hakları, toprak bütünlükleri açısından potansiyel tehlike ve tehdit kaynağı olarak algılamalarına yol açmaktadır. Bu bakımdan ele alındığında ise, Yunanistan'ın AB'ye tam üye olmasının sağlamış olduğu avantaj ile Ege'deki karasuları uyuşmazlığını AB'nin dış sınırlarına ilişkin kurallar çerçevesinde değerlendirme çabasında olduğu gözlemlenmektedir. Karasuları yüzünden çıkabilecek bir sıcak çatışmada Türkiye'nin tepkisini AB'den sağlayacağını düşündüğü destekle karşılama ve çatışmayı AB'nin sınırlarına yönelik gibi gösterme çabası söz konusudur. Tarafların görüşlerindeki ısrarları, süregiden çatışma ve gerginlik, ülkeler arasında olası bir savaş riskini gündemde tutmaktadır. Güvensizliğin büyük boyutlarda oluşu, her iki tarafın da silahlanmasına neden olmaktadır. Giderek iki ülkede de uyuşmazlık konularının kesin olarak çözümlenebilmesi için gereken tek yolun savaş olacağına ilişkin bir genel kanı yerleşmektedir.
Diğer yandan, Türkiye ve Yunanistan arasında çatışma riskinin yoğun olduğu karasularının genişletilmesi sorununda Yunanistan'ın bunu bir ulusal egemenlik hakkı olarak görmesi ve bu hakkın kullanılmasını da zamanı geldiğinde gerçekleştireceğini açıklamış olması Türkiye'nin savaş nedeni sayma kararlılığıyla birlikte ele alındığında, uzlaşmanın kısa sürede gerçekleşebilmesini olanaksızlaştırmaktadır. Bu bakımdan ele alındığında ise, süreç içerisinde Yunanistan'ın ulusal karasuları sınırını 12 mile genişletme politikasını uluslararası desteklerle pekiştirmek yönünde çaba göstermiş olduğunu görmekteyiz. Gerek ABD gerekse AB ile olan ilişkileri çerçevesinde Yunanistan, Ege Denizi'nde ulusal karasularını 12 mile genişletmesi durumunda Türkiye ile girişeceği bir sıcak çatışma sırasında uluslararası destekten yoksun kalmama çabası içerisindedir. Nitekim, 1976 yılında ABD ve Yunanistan arasında gerçekleştirilen Savunma ve İşbirliği Anlaşması'na ilişkin görüşmeler sırasında Yunanistan Ege Denizi'nde çıkacak bir Türk - Yunan savaşında ABD'nin Yunanistan'a destek vermesini hükme bağlamak istemiştir. AB'ne tam üye olarak katıldıktan sonra ise, bu çabalarını AB çerçevesinde sürdürmeye çalışmıştır.
Türkiye'nin tam üye olarak içerisinde yer almadığı AB ile olan sınırlar çerçevesinde düşünüldüğünde Türkiye ve Yunanistan arasındaki Ege Denizi'ndeki sınırlar aynı zamanda AB'nin dış sınırlarını oluşturmaktadır. Dolayısıyla, Ege'de karasularının 12 mile genişletilmesi, aynı zamanda Birlik'in sınırlarının da genişlemesini doğuracaktır. Ancak, Türkiye'nin bu yöndeki bir uygulamayı savaş nedeni saymakta oluşu, bu olasılığın gerçekleşmesi durumunda Türkiye ile Yunanistan'ı karşı karşıya getireceği gibi, AB'yi de sıcak bir çatışmanın/bunalımın içerisine sürükleyebilecek niteliktedir.
Ege Denizinin özel durumu
BMHDS aslen okyanuslar temel alınarak hazırlanmış, genel düzenlemeler getiren bir sözleşmedir. Gerçekten de BMHDS’nin karasularının yanı sıra kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge, bitişik bölge gibi deniz alanları için öngördüğü çok geniş alan sınırlamalarına bakılırsa bunların açık denizler için tasarlanmış kurallar olduğu görülür. Bu kuralların Ege Denizi gibi tarihte “Adalar Denizi” olarak bilinen, irili ufaklı yüzlerce adanın anakaraların içine kadar girdiği yarı kapalı denizlerde açık okyanuslardaki gibi uygulanması akla ve hakkaniyete uygun değildir. Ayrıca karasularının belirlenmesinde tek bir kural ya da sınırlama yerine birbiriyle yarışan ve birbirini tamamlayan pek çok kural ve uygulamanın var olduğu, bunların somut olayın gereklerine göre tatbik edilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
BMHDS 122. Maddesi gereğince Ege yarı kapalı bir deniz kabul edilmektedir. Bu da 123. Maddede belirtilen yarı kapalı denizlere sahildar devletlerin tek taraflı işlemlerden kaçınıp iş birliği yapması gerekliliğini Yunanistan için bağlayıcı kılmaktadır.
BMHDS 70. Madde çerçevesinde, Ege Denizi özelinde, Türkiye coğrafi açıdan dezavantajlı ülke olarak nitelendirilmelidir. Jeoloji ve jeofizik açısından Türk anakarasının doğal uzantısı olan ve Türk kıta sahanlığında bulunan pek çok ada ve kayalık siyasi olarak Yunanistan’ın egemenliği altındadır. Bunlar, Anadolu sahilini kuzeyden güneye çevrelemektedir. Türk ve Yunan anakaralarının büyüklüğü, iki ülkenin Ege Denizi kıyılarında yaşayan nüfusları, Türk anakarasının Yunan ada ve kayalıklarına oranı gibi etkenler karasularından kıta sahanlığına, münhasır ekonomik bölgeye kadar bütün deniz alanlarının bölünmesinde hakkaniyete uygun, adil bir çözümü zorunlu kılmaktadır. Nitekim İngiltere ile Fransa arasında Manş Denizinin bölüşülmesine ilişkin yapılan tahkimde, Fransa anakarasına yakın ufak İngiliz adalarının hakkaniyet gereği Fransa anakarasına göre daha az etki doğurması kararlaştırılmıştır.
Yunanistan karasularının sınırlarını belirten BMDHS 3. maddeye (3.Madde; Her devlet karasularının genişliğini tespit etme hakkına sahiptir; bu genişlik işbu Sözleşmeye göre tespit edilen esas hatlardan itibaren 12 deniz milini geçemez.)dayanarak karasularını genişletmek istemektedir. Ancak yine aynı sözleşmenin 300. maddesi gereği devletlerin sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerini iyi niyet çerçevesinde yerine getirmek durumunda olduğunu ve yine sözleşmeden kaynaklı hak, içtihat ve özgürlüklerini hakların suistimaline mahal vermeyecek şekilde (hakkaniyete uygun bir şekilde) kullanabileceğini öngörmektedir. 300. madde, 3. maddenin kullanımı açısından bir ön koşul niteliğindedir.
Ege karasularının 6’dan 12 mile çıkması halinde yaklaşık yüzde 40 olan Yunan karasuları yüzde 70'lere yükselecek, açık deniz oranı yüzde 50'lerden yüzde 20'lere düşecektir. Buna karşılık Türkiye’nin karasularında ciddi bir artış meydana gelmeyecektir. Daha önemlisi Ege’de Akdeniz ile olan açık deniz bağlantımız kopacak ve ülke güvenliği açısından tehlikeli sonuçlar doğacaktır. Diğer yandan, karasularının üzerindeki hava sahası da ülke egemenliğine dahil kabul edildiği için Ege’nin büyük bir kısmı Yunan hava sahasına dahil olacak, hâlihazırda devam eden FIR sorunları şiddetlenecektir.
Karasularının artması ihtimalinde Türk kıta sahanlığında bulunan pek çok bölge de zorunlu olarak Yunan hakimiyetine geçecek, mevcut Türk kıta sahanlığının yarısı el değiştirecektir.
Comments
Post a Comment